Covid-19 ve Kanser

Kanser ve Covid-19

Prof. Dr. Mustafa Çetiner
Acıbadem Maslak Hastanesi, İç Hastalıkları ve Hematoloji Bölümü

Prof.Dr. Mustafa Çetiner ile Covid-19 salgını sürecinde kanser hastalarının tedavilerine yönelik bilgilendirici bir röportaj gerçekleştirdik.

T.U.- Öncelikli olarak sizi tanımak isteriz.

1964 yılı Kayseri doğumluyum. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni 1988 yılında bitirdim. Akabinde, Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesinde İç Hastalıkları, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesinde Hematoloji uzmanlık eğitimlerimi tamamladım. Akademik kariyerim Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bölümü’nde başladı. Burada öğretim görevlisi, yardımcı doçent ve doçent oldum. Chicago Northwestern Üniversitesi, Robert Lurie Kanser Merkezi, Kemik İliği Nakli Ünitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak çalıştım. Daha sonra 2008 yılında Amerikan Hastanesine geçtim. Şişli Memorial Hastanesi Kemik İliği Ünitesi’nin kuruculuğunu üstlendim ve 2011-2012 yılları arasında direktörlüğünü yaptım. Amerikan Hastanesi’ndeki görevimin yanı sıra 2013 yılında Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne öğretim görevlisi olarak atandım. Buranın kuruluş sürecinde aktif rol oynadım. İç Hastalıkları Anabilim Dalını kurdum ve kurucu başkan olarak ilk Anabilim dalı Başkanlığını yaptım. Bu süreçte IMED 600 (Internal Medicine) Blok koordinatörü, Müfredat Geliştirme Koordinasyon Komitesi üyeliği, Fakülte Yönetim Kurulu Üyeliği, Fakülte Kurulu Üyeliği görevlerinde çalıştım. Mart 2019’dan beri Acıbadem Maslak Hastanesi Hematoloji Bölümü’nde çalışıyorum.

Türk Tabipleri Birliği, Türk Hematoloji Derneği, American Society of Hematology, European Hematology Association, European Bone Marrow Transplantation Registry, MDS Foundation, Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği, Kanser Savaşçıları Derneği gibi birçok ulusal ve uluslararası derneklerde farklı zamanlarda üyeleri arasında bulundum. Kanser Savaşçıları Derneği kurucusu ve halen derneğin yönetim kurulu üyesi ve ikinci başkanı olarak görev yapmaktayım. 2010 yılından beri “Birleşmiş Milletler” doktoru olarak da çalışmaktayım.

Bunlar aklıma gelenler, başkaları da vardır…

Dünya genelinin etkilendiği pandemi sürecini nasıl geçirdiniz, neler yaptınız?

Dünya genelini saran pandemiden bütün sektörler farklı yoğunlukta da olsa da etkilendi. Ama en derinden ve en çok sağlık sektörünün etkilendiğini söyleyebilirim. Sektör salgından iki biçimde etkilendi:

1. COVID-19 hastalarının artması ve hastaların tedavi süreciyle ilgili sorunlar

2. İmmünosupresif hastalarla ve kronik hastalığı olanlarla ilgili sorunlar.

COVID-19 hastaları kadar COVID-19 olmayan hastaların da hastaneye geliş–gidişleriyle ilgili yaşadığı sorunlar, kontrolleri ve tedavilerin aksaması büyük problem yarattı. Dünyanın hemen her bölgesinde tedavilerin ertelenmesi ve iptal edilmesi çok ciddi problemlere neden oldu. Evde yaşanan ölümler arttı. İnsanlar COVID-19 korkularından hastanelere gelmek istemediler. Ayrıca; popüler bilimci şapkam ve iç hastalıkları ve hematoloji uzmanı şapkalarımla hem görsel hem de yazılı medyada Covıd-19 salgınıyla ilgili birçok canlı yayına katıldım. İçinde yer aldığım bu yoğun tempolu çalışmayı hala sürdürmekteyim ve büyük bir istekle yapmaya devam ediyorum. Yaşadığımız bu süreç içinde çok fazla dezenformasyon var ve bu konuda insanların doğru bilgiye ulaşma hakkı olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple kaynağa dayalı, güvenilir, doğru bilgi sağlamaya çalıştım, ama şunu belirtmeliyim ki bu çok kolay olmadı. Bu süreçte ciddi anlamda pandemi kendi dinamiğinde çok değişkenlik gösterdi. Niceliksel olarak çok fazla bilgi üretildi ve bilgilerin güvenirliliğiyle ilgili ciddi sorunlar yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Doğru olarak gördüklerimizin zaman geçtikçe doğruluklarını yitirdiğine şahit olduk ama bu süreçte olabildiğince kanıta dayalı tıp bilgisini insanlara ulaştırmak için elimden geldiğince çaba sarf ettim.

Süreç içerisinde görevinize devam ettiniz. Peki yaşadıklarınızın sizde yarattığı değişim nasıl oldu?

İlk olarak şunu söyleyebilirim; pandemi bu dünyayı teslim aldığı gibi teslim etmeyecek, ki bu gerçek, tarihte yaşanan bütün büyük salgınlarda da böyle oldu. Hiçbir pandemi dünyayı teslim aldığı gibi bırakmadı. İnsanlar, insan ilişkileri, üretim ilişkileri, üretim biçimi, toplumlararası ilişkiler, değerlerimiz, mücadele biçimimiz, süreci kontrol etme yetkinliğimiz hepsi değişimle ilgili çok net mesajlar taşıyor. Pandemide; sağlığa erişim eşitliğinin ne kadar kritik bir noktada olduğunu gördük, koruyucu hekimliğin önemini anladık. Dünyanın aslında kocaman global bir köy olduğuna şahit olduk ve kendi kapımızın önünü ne kadar iyi süpürürsek süpürelim, yetmediğini gördük. Birlikte hareket etme kültürünün önemini kavradık. Birey olmanın bu kadar yüceltilmesinin aslında doğru olmadığını, bu rekabetçi dünyada biraz da birlikte hareket kültürüne ihtiyacımız olduğunu anladık. Sadece bir başımıza değil ama aynı zamanda kolektif olarak bir bütünüz ve belki de böyle daha çok değerliyiz, bu gerçeği de tekrardan hatırlamış olduk. Doğayı değiştirmek değil doğaya uyum sağlamak önemli, onu gördük. Kaçınılmaz bir biçimde yaşadığımız bu durum insanlığı nasıl etkileyecek, insanlığın hafızasında nasıl bir yer edinecek bilmiyoruz. Yaşanan ırk ayrımı olaylarının temel sebebi ekonomiktir ama bir kısmında sosyal taleplerdir. Bu kadar şiddetli bir gelir eşitsizliğinin olduğu dünyada, kontrolün küçük bir grubun elinde olması gelecekte yaşanacak olayların tartışmasız nedenlerinden biridir. İlerleyen dönemde insanlığın daha eşit ve rahat bir yaşam için bu hükmedicilerden karşı konulamaz talepleri mutlaka olacak.

Genel bir yorum yaparsanız, sürecin yönetimini nasıl değerlendirirsiniz?

Bu konuda yapacağım en genel yorum şöyle; sağlık ABD’deki gibi çok niş, pahalıya satın alınabilir bir ürün değildir. Amerika Birleşik Devletleri, kişi başına düşen sağlık harcamalarının 10 bin dolar olduğuyla övünüyordu. Ama anlaşıldı ki sadece 275 doları temel hak sağlığı harcamalarına gidiyor. Bu kadar kapitalize bu kadar pahalı bir hizmet sağlıklı bir toplum yaratmıyor ne yazık ki. Bu salgında ortaya çıktı. Aslında temel bir halk sağlığı geleneklerinin olmamasının bedelini ağır ödüyorlar.

Pandeminin sağlık sistemine etkileri neler oldu? Pandemi sağlık sisteminde yeni düzenlemeler ve değişikliklere neden olur mu?

Pandeminin tüm dünya sağlık sistemlerinde yeni düzenleme ve değişikliklere neden olacağını düşünüyorum. Bu süreçte sosyal devlet anlayışının ve koruyucu hekimliğin önemi ortaya çıktı. Türkiye gibi biraz da olsa sosyal devlet anlayışına sahip ülkeler gelişmişlik derecelerinden bağımsız bu salgında dağılmadılar, yetersiz kalmadılar. Öte taraftan hiçbir sorun yaşamayacağını düşündüğümüz batı ülkelerinin başta Amerika, İtalya, İspanya gibi ülkeler olmak üzere çok ciddi sorunlar yaşadığına tanıklık ettik. Sosyal devletin hala etkisinin hissedildiği Almanya, Güney Kore gibi ülkeler, bu anlayışın da yardımıyla ve yerleşik koruyucu hekimlik kültürünün de halen devam etmesiyle süreci daha rahat yönetti. Gelişmişlik düzeyi, halkın bilinç düzeyi yanı sıra sosyal devlet anlayışı da pandemi ile mücadelede çok büyük bir silahtı.

Kanser öyküsü Covid-19’a yakalanma riskini artırır mı? COVID 19’a yakalanan hastalarda seyir daha mı kötü?

Bu soruya şöyle cevap verebilirim. COVID-19’un geliştiği risk grupları arasında Kanser hastaları da var. Ama asıl risk grubu, yapılan çalışmalarda yüksek tansiyon hastaları, diyabet hastaları ve obezite olarak belirlendi. Kanser hastaları da elbette olumsuz etkilenen grupta. Bunlar arasında hematolojik kanserler, metastatik kanserler ve akciğer kanseri olanlar en çok etkilendi. Çok yakın zamanda British Journal of Hematology’de Hematolojik kanserlerle COVID-19 ilişkisini inceleyen bir yazı yayınlandı, yaklaşık 35 hastanın olduğu bir çalışmaydı. Bu çalışmada kanser hastalarının özellikle hematolojik kanseri olan hastaların ölüm oranının normal popülasyona göre daha yüksek olduğunu ortaya koydu. COVID-19 pandemisinde; diğer risk gruplarıyla birlikte kanser hastalığı da risk grubu olarak kabul ediliyor.

KT, RT akıllı ilaç ve immünoterapi öyküsünün COVID açısından önemi nedir?

Aslına bakarsanız bu soruya genel bir “evet” ya da genel bir “hayır” demek çok kolay değil. Hastaya hangi tedaviyi vereceğiniz, hangi hastaya vereceğiniz, o hastanın komorbid durumu, hipertansiyonu, yaşı, şeker hastalığının olup olmaması, kilosu gibi risk faktörlerini içeriyor olup olmaması, tedavinin ne kadar gerekli olduğunun değerlendirilmesi gibi faktörler çok önemli. Bu nedenle bu sorunun tek bir cevabı yok ama karar verirken terazinin kefesinin birine faydayı, diğerine COVID-19 riskini koyacaksınız ve öyle karar vereceksiniz. Bu arada tedavilerin aksamasından, ertelenmesinden doğacak problemleri de hesaba katmak gerekir. Yapılan çalışmalar, Amerika Birleşik Devletleri’nde kanser tedavisi görenlerin %29’unun ya tedavilerini ertelediğini ya da iptal ettiğini gösteriyor. Yine veriler önümüzdeki 2020 yılı içerisinde kanserden ölümlerin hem Amerika Birleşik Devletleri’nde hem de İngiltere’de artacağını gösteriyor. Bütün bu durumlar değerlendirmeyi yaparken mutlaka göz önüne alınmalı. KT, RT akıllı ilaç ve immünoterapi alan hastaların Covid-19 ile olan ilişkisinin değerlendirilmesinde hangi nedenle hangi tedaviyi ne zaman aldığının iyi bilinmesi gerekir. En az bir yıl veya daha fazla süredir tedavi almayan, öyküsünde eski kanser hikayesi olan kişilerin COVID-19 riski açısından ekstra risk taşıdıklarını söyleyemeyiz. Ancak yakın zamanda kemoterapi almış, kemik iliği kanseri, metastatik tümörü veya akciğer kanseri olan hastaların riskli bir grup oluşturduğunu biliyoruz. Ayrıca kemoterapinin ve diğer tedavilerin bağışıklık sistemimizi baskıladığından virüsün girişi açısından bir risk yarattığını söyleyebiliriz. Her hasta ayrı ayrı değerlendirmek gerekir.

Kanser hastaları ve kanseri yenmiş olan hastaların COVID-19 açısından ekstra uyması gereken bir önlem var mıdır?

Halen aktif olarak tedavi gören veya öyküsünde kanser hastalığı olan kişilerin COVID-19 pandemisinde nasıl davranacağı, tedaviyi ne zaman aldıkları, kanserin türü ve hangi tedaviyi aldığıyla doğrudan ilişkili bir durumdur. Herkesin yaptığından farklı bir önlem almaları gerektiğini söyleyemem ancak Sonbaharda grip aşılarını ve olmadılarsa veya 5 yıllarını doldurdularsa zatürre aşılarını yaptırmaları gerekir.

Kanser ve hematolojik malignitesi olan hastalar tedavilerine devam etmeli mi?

Solid tümörler ve hematolojik kanseri olan hastalar, tedavilerine hekimlerinin önerdiği biçimde devam etmeliler. Çünkü COVID-19 riski nedeniyle bırakılan tedaviler ilerde nüks ve hastalık ilerlemesi şeklinde karşımıza gelebilir ayrıca tedavi edilme sürecinde de çok ciddi sorunlar yaratabileceği değerlendirilmelidir. Bu değerlendirme için en önemlisi ve en kritik olanı hasta ile hekim arasında bu durumun gözden geçirilmesidir. Özellikle pandeminin giderek yatıştığı ülkemizde kanser tedavisinin de normalleşmeye ihtiyacı var. Aslına bakarsanız her zaman söylediğim gibi sadece berberler, alışveriş merkezleri değil asıl sağlık sektörünün normalleşmesi gerekir ve bu tedavilerin olabildiğince hızlı bir şekilde eskiden olduğu gibi düzenli bir biçimde verilmesi gerekir.

Bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için neler yapmalıyız?

Literatürde, bağışıklık sistemimizi güçlendirmek adına birtakım öneriler yer aldı. COVID-19 döneminde çok yazılıp çizildi. Bunlardan bir tanesi de D vitaminidir. Northwestern Üniversitesi’nin Chicago’da yaptığı bir çalışma, özellikle D vitamin düzeyinin düşük olduğu coğrafyalarda COVID-19’un daha çok ölüme ve hastalığa neden olduğunu ileri sürdü. Bu tür gözlemsel çalışmaların tabii riski de büyük, inandırıcılığı az. Ama D vitamininin bağışıklık sistemimizde önemi olduğu biliniyor. D vitamin düzeylerinin düşük olmaması gerekir ve takviye edilmelidir ancak ekstra bir D vitamini alımından söz etmiyorum, çünkü D vitamininin normal değerler üzerinde olması ve değerinin yüksek olması ciddi anlamda D hipervitaminozisi denilen bir klinik tabloya neden olabiliyor. Bu bir hastalık, o nedenle bu söylediğim yani D vitamini takviyesi sadece D vitamini düşük olanlar için gerekli. Bunun dışında çinko, selenyum ve C vitamininin de bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etkisi olduğunu söyleyen çalışmalar var. Bu çalışmaların hiçbiri D vitamini de dahil COVID-19 da ki seyri net olarak etkiliyor mu, cevabını bilmiyoruz. Bu konuda yapılması gereken klinik çalışmalara ihtiyacımız var. Burada en kritik nokta aslında düzenli uyku uyumak, hareket ediyor olabilmektir. Gerçekten stresin de bağışıklık sistemi fonksiyonlarını olumsuz etkilediği ve dolayısıyla stresten uzak durmak gerektiğinin de altını çizmek lazım. Bütün bunlara uyan, iyi uyuyan, düzenli beslenen, maskesini doğru biçimde takan, fiziksel mesafesini koruyan ve ellerini doğru yıkayan kişilerde COVID-19 gelişim riski gerçekten çok düşüktür. Bu anlamda yapılabilecek en doğru şey kurallara uymaktır.

Önceki

Terezin: Bir Utanç Müzesi

Sonraki

Sandoz Türkiye’de Yeni Atama

Öne Çıkanlar