İSPANYOL GRİBİNDEN COVID-19 PANDEMİSİNE

O ZAMANDAN BUGÜNE NELER ÖĞRENDİK…

İspanyol gribi ya da nam-ı diğer H1N1 virüsünün neden olduğu pandemi insanlık tarihinin en önemli salgınlarından biriydi. Bu virüs her yıl kılık değiştirerek karşımıza çıkmaya devam ediyor. En son onun torunu yani mutasyona uğramış hali olan domuz gribi 2009 yılında büyük bir pandemiye neden olmuştu.

İspanyol gribi birçok başka isimle de anılır. İspanyollar ona Fransa’dan geldiği varsayılarak “Fransız gribi” dediler. Hatta ona Napolyon’un askerlerinin gribi ismini verdiler. Grip, Almanya, Avusturya – Macaristan ve İtalya’nın oluşturduğu üçlü ittifak devletleri tarafından İtilaf devletlerine sonradan eklenen ABD’ye bilerek bulaştırıldığı varsayılarak, “Alman Vebası” olarak da isimlendirildi. Kimileri zengin yoksul ayrımı yapmadığı için “demokratik virüs” olarak adlandırdı. Haksız da sayılmazlardı, Versay antlaşması imzalanırken, ABD Başkanı Wilson’un İspanyol gribi ile enfekte olduğu iddia edilmişti. Ama bir yandan da virüsün daha çok fakirleri vurduğu çok ortadaydı. Salgının ilk çıkış yerinin ABD olduğu düşünülür ancak kimileri virüsün Fransız ve hatta Çin kaynaklı olduğunu ileri sürer. Salgının Çin kaynaklı olduğunu iddia edenlerin en önemli dayanağı salgın görülmeden hemen önce ABD ve Kanada’ya binlerce Çinli göçmenin işçi olarak giriş yapmasıydı.

 SALGININ TARİHÇESİ

Salgın üç aşamada gerçekleşti. İlk dalga 1918 yılının ilkbaharında görüldü ve hafif seyretti. Bu ilk dalgayı aynı yılın Kasım ayında çok ölümcül olan ikinci dalga izledi. Bu dalga milyonlarca insanın ölümüne neden oldu. İkinci dalga özellikle 20-40 yaş arasındaki genç erkekleri ve hamile kadınları etkiledi. İlk dalgada hastalanmayanlarda bu yeni dalga hastalık genellikle hafif seyretti ancak ilk dalgadan etkilenmeyenlerin önemli bir bölümü yaşamlarını yitirdiler. Bu ikinci dalgayı 1919 yılının ilk aylarında üçüncü bir dalga daha izledi. Bu dalga ilki ile ikinci arasında bir şiddete sahipti.  Toplam 500 milyon kişi İspanyol gribine yakalandı, bunların 50 milyonu yaşamlarını kaybetti. Bu sayı inanılmazdır. Kaynaklar İspanyol gribine bağlı olarak tüm dünya nüfusunun %2’sinin öldüğünü yazar. Oysa Birinci Dünya Savaşında, çarpışmalara bağlı 9 milyon insan ölmüştür. Bu küçücük virüs tek başına, savaşta ölenlerden 5 katı daha fazla insanın canına kıymıştır. Virüse bağlı ölüm nedeninin çoklukla sitokin salınım sendromu olduğu iddia ediliyor. Buna karşılık kaynaklar, insan kaybının bu derece artmasında dünyanın savaş halinde olmasının, beslenme bozukluklarının, açlığın, fakirliğin büyük rolü olduğu söylendi. Hijyen koşulları çok kötüydü ve bu durum da hastalığın hızla yayılmasını kolaylaştırıyordu. İspanyol gribine yakalananlarda birçok ek bakteriyel ve başka viral enfeksiyonlar tabloyu daha da ağırlaştırdı. Bu olumsuzlukların yanı sıra panik halinde kullanılan tedavilere bağlı ortaya çıkan yan etkilerin de ölü sayısının artmasında büyük rolü vardır.

PANİK HALİNDE ÖNERİLEN TEDAVİLER ZARAR VERDİ…!

Örneğin 1918 yılında JAMA (Journal of Medical Sciences) dergisinde yayınlanan bir makale, hastaların yakınmalarının önlenmesinde çok yüksek dozlarda Aspirin öneriyordu. Makale her 3 saatte bir 1 gr Aspirin kullanılması gerektiğini yazmıştı. Bu doz günde 8 gr Aspirin demekti. Hastaların bir bölümü, hekimlerin önerisiyle günde 20-30 gr Aspirin kullandılar.

20-30 gr Aspirini bir gün içinde kullanmak…!

Bugün kalp hastalarında kullanılan Aspirin dozunun 100 mg olduğunu düşünün, yani günde tam 300 tablet demek. Bugünkü bilgilerimiz, Aspirinin günde 4 g üzerinde kullanıldığında toksik dozlara eriştiğini gösteriyor. Böylesi yüksek dozlarda kanama başta olmak üzere birçok yan etki oluştuğu ve insanların önemli bir bölümünün bu yan etkiler nedeniyle kaybedildiği düşünülüyor. Hastalığa atfedilen baş dönmesi, kulak çınlaması, akciğerde sıvı birikimi gibi yan etkilerin daha çok Aspirin kullanımı ile ilişkili olduğu öne sürülüyor. Aspirine olan bu aşırı ilgide 1899 yılında keşfedilen Aspirinin o dönem çok popüler bir ilaç olmasının da rolü var. Sebep her ne olursa olsun, 1918 yılında dünyada yaşam süresi ortalama 51 yıl iken, salgın sonrasında bu süre 39 yıla düşmüştü. Salgın Osmanlı İmparatorluğunu da etkiledi. Gazi Mustafa Kemal’in birinci ve üçüncü dalgada bu hastalığa yakalandığı söylenir.

ATATÜRK İKİ KEZ İSPANYOL GRİBİNE YAKALANDI

Sevgili dostum Turgut Gürer, yazdığı “Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer” isimli kitabında dedesi Cevat Abbas’ın ağzından şunları aktarıyor. “Atatürk, Almanya seyahati sırasında bir üşüme neticesinde böbreklerinden rahatsızlanmıştı. İstanbul’a avdetinde (dönüşü) yatacak kadar rahatsızlığı ilerledi. Birkaç gün tedaviden sonra hastalığın önüne geçilmişti. İyileştiği günlerden birinde, ziyaretine gelen Sahra Sıhhiye Müfettişi General merhum Süleyman Numan’ın delaletiyle (aracılığı ile) Karlsbad’a 1000 lira hususi harcırah ile gönderildi.”

Mustafa Kemal’in, Vahdettin ile birlikte Almanya gezisi sırasında hastalandığı biliniyor. Bunun İspanyol gribi olduğunu düşünmek için bir nedenimiz yok. Nitekim bu gezi, salgının başlamasından önce bir tarihte, 15 Aralık 1917-4 Ocak 1918 tarihleri arasında yapıldı. Atatürk’ün Karlsbad’a gönderilmesi aslında Almanya dönüşünden birkaç ay sonradır. Atatürk, 27 Mayıs 1918’de önce Viyana’ya gitti, 30 Haziran 1918’de ise Viyana’dan trenle günümüzde Çekya sınırları içinde ve şimdiki ismiyle Karlovy Vary- ünlü kaplıca kenti Karlsbad’a geçti. Karlsbad’da kaldığı Carlsbad Plaza’daki odası, Türk turistler tarafından sık ziyaret edilen yerdir. Gazi Mustafa Kemal, bu otelde bir süre dinlendi ve 27 Temmuz 1918’de Karlsbad’tan ayrılıp yeniden Viyana’ya geçti. Söylenen o ki; İspanyol gribine bu sırada yakalandı. Atatürk, 1926’da Falih Rıfkı Atay’a bu olayı şöyle anlatmış; “Viyana’da hiç kalmaksızın seyahatime devam etmek niyetinde iken o zamanın çok yaygın ve öldürücü bir hastalığına, İspanyol Nezlesine yakalanarak bir müddet Viyana’da kalmaya mecbur oldum.”

Kaynaklar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk salgın sırasında hastalandıktan sonra üçüncü salgın sırasında İspanyol gribine yeniden yakalandığını düşündürüyor.  Cemal Kutay’ın Atatürk’ün Samsun’a hareketinden önce Beşiktaş’ta, Akaretler’deki evinde hasta ile ilgili yazıları bulunuyor. Cemal Kutay, “ Sohbetler “ isimli eserinde Mustafa Kemal’in Samsun’a gitmeden önce İspanyol gribi geçirdiğini, yaveri Cevat Abbas Gürer’in söylediklerine dayandırıyor. “Samsun’a hareket hazırlığında idik. Atatürk bir müddettir rahatsızdı. Oldukça ciddi olan ve o zaman pek korkulan İspanyol nezlesini Beşiktaş’ta, Akaretler’deki evinde atlatmıştı.”

SALGIN NASIL BAŞLADI?

İspanyol gribi salgınının ne zaman başladığı tam olarak bilinmiyor ancak resmi tarih 1918 yılının Mart ayıdır. Mart 1918’de, ABD Arkansas eyaletindeki Fuston Askeri üssünde kayıtlara geçen ilk olay yaşanıyor.

Yazılanlara göre üssün aşçısı, o gün kendisini kahvaltı hazırlayamayacak kadar hasta hissediyor. Ateş, boğaz ağrısı ve kas ağrıları var. Revirdeki hekim ona yatak istirahati öneriyor. Aynı gün birçok asker aşçıya benzer yakınmalarla revire başvuruyor, sayı kısa sürede 500’ü geçiyor. Gribe yakalanan askerlerin 48’i zatürre nedeniyle hayatını kaybediyor. Aylar içinde hastalık tüm ABD’ye yayılıyor. Sokağa çıkma yasakları, karantina, maske gibi bugün ne tartışılıyorsa, eksiksiz hepsi o dönemde de tartışılmıştır. O zamanların ünlü sloganı “maske tak, yaşamını kurtar” idi. Tüm toplu törenler, cenazeler, gösteriler, her şey yasaklanmıştı. Tartışmalar ve öneriler bugünkülere benzerdi. Sokağa çıkma yasağı ekonomik kaygılarla tam uygulanamadı. Toplu yerlerde maske yasağı süreç içinde gevşedi. Ancak temas artıp önlemler azalınca yeniden enfeksiyon riski arttı. İkinci dalga ilkinden çok daha haşin bir şekilde yeniden geldi. İspanyol gribinin bir diğer özelliği de hastalığa yenik düşen kişilerin evlerine asılan çelenklerdi. Tüm ABD’de kapılar beyaz çelenkler ile dolmuştu ve her 4-5 evden birinde mutlaka beyaz çelenk dikkati çekiyordu. İspanyol gribinin insan yaşamına etkileri derin oldu. Sosyal Darvinizm ve Öjeni çöktü, fakirlerin daha çok ve kolay ölümü adil dünya talebi arttırdı, özellikle Almanya ve İtalya’da işçi eylemler arttı. Hiçbir şey pandemi öncesi gibi kalmadı.

 PANDEMİ DÜNYADA NELERİ DEĞİŞTİRDİ

Salgın hastalıklar tarım toplumunun, yerleşik yaşamın bize getirdiği sorunlardan sadece biri. Her pandemi dünyayı mutlak biçimde etkiledi ve değiştirdi, COVID-19 salgını da dünyayı benzer biçimde değiştirecek. Lenin’in 1919’da ortaya çıkan bit salgını sırasında söylediği şu sözler dikkate değerdir: “Ya bit sosyalizmi yenecek ya da sosyalizm biti…”

Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminde İspanyol gribinin büyük etkisi olduğu biliniyor. ABD’de Ford firması, salgın nedeniyle binlerce işçisini işten çıkartmak zorunda kalmıştı. Fabrikanın Amerikan ordusuna tank ve diğer askeri malzeme desteği kesintiye uğradı. Askere alınacak insan sayısı azaldı. Kimse kalabalıkların arasına girmek istemiyordu. Ordunun savaş gücü düştü. İngiliz askerleri nedeniyle Hindistan da gripten büyük zarar gördü. İngilizlerin ülkeye taşıdığı virüs nedeniyle milyonlarca insanın enfekte olduğu, binlercesinin yaşamını yitirdiği biliniyor. İstanbul’da o yıllarda İspanyol gribinden 6000 kişinin yaşamını yitirdiği söylenir.

İSTANBUL’DA İSPANYOL GRİBİ

İspanyol gribi ve İstanbul dendiğinde ise akla Dr. Osman Şerafeddin gelir. Dr. Osman Bey, salgın ile ilişkili olarak 1923 yılında İstanbul Şeririyyatı (İstanbul Klinikleri) isimli tıp dergisinde bir makale yayınlamıştır. Türkiye’nin ilk bakteriyologlarından ve bilim insanlarından biri olan Dr. Osman Bey ve onun bu makalesi, Dr. Hakan Erdem ve arkadaşları tarafından “İspanyol Gribi ile İlgili Bakteriyolog Osman Şerafeddin’in 1923 Yılında Yayınlanan Makalesi” ismiyle 2012 yılında yayınlanmıştır. Dr. Şerafeddin, Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti’nin de kurucusudur.

İSPANYOL GRİBİNDEN ÖĞRENDİKLERİMİZ

İspanyol gribi pandemisinin dünyaya öğrettikleri, yaşadığımız Covid-19 pandemisi için de derslerle doludur. İspanyol gribinin öğrettiklerini sıralamaya çalışayım.

  • İlaç tedavileri ve çoklu ilaç kombinasyonları kullanmak, ilaçların etkinliğinin tam bilinmediği pandemi dönemlerinde ciddi riskler içermektedir. Hızla tedavi alternatifleri yaratmak riskleri arttırır. Nitekim İspanyol gribinde hastaların bir bölümü tedavi ilişkili yan etkilerden kaybedilmiştir. Pandemi sonlandığında ise ileriye dönük, randomize çalışma yapacak hasta kalmamıştır. Benzer durum günümüzde yaşadığımız pandemi için de geçerlidir.
  • Maske ve sosyal izolasyon o zaman da en önemli korunma yöntemleriydi. İzolasyon ihlalleri ve bir an önce normal yaşama dönme isteği çok şiddetli olan ikinci dalganın gelmesinde rol oynamıştır. İnsan kayıplarının büyük çoğunluğu bu ikinci dalgada olmuştur.
  • Ölümler 20-40 yaş arası gençler ve hamile kadınlarda sık görülmüştür. Bu risk gruplarına yönelik önlemler alınmaması, Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki yoksulluk, alt yapı eksikliği, koruyucu hekimlik uygulamalarının eksikliği ölü sayısını çok arttırmıştır. Yirminci yüzyıl başında, tüm dünyada daha eşit bir dünya taleplerinin oluşmasında bu pandeminin rolü olmuştur.
  • Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin en önemli nedenlerinden biri de İspanyol Gribidir. Başta belirttiğim sürdürülemez durumların yanı sıra, insanların yaşam biçimleri, doğaya karşı duruşları da sorgulanmış, daha duyarlı bir dünya isteği artmıştır.
  • Salgın sonrası yaşamımıza giren influenza, sonra yaşamımızdan hiç çıkmadı. Uğradığı mutasyonlar, her yıl yeni bir grip aşısının üretimini zorunlu kıldı. Kimi öngörülemez mutasyonlar yüzünden sezonluk aşılar, kimi yıllarda etkisiz oldu ve aşı karşıtlarının temelsiz iddialarının malzemesi yapıldı. Benzer riskler Covid-19 için de geçerlidir. SARS CoV-2 mutasyonları konusu bilindiği gibi hala çözülmemiş bir sorundur.
  • İspanyol gribinin yarattığı bağışıklık kalıcı olmadı ve ilk salgında hastalananların bir kısmı ikinci ve üçüncü salgında da hastalandı ancak hastalıkların seyri hafif oldu. Bugün de SARS-CoV2’nin bağışıklığının kalıcı olup olmadığını bilmiyoruz.
  • İlk İspanyol gribi ile başlayan H1N1 virüsü (influenza), her kış yaşamımızın önemli bir parçası olarak kaldı. Onun bir varyasyonu olan domuz gribinin 2009’da yarattığı pandemide 284.000 insan yaşamını yitirdi, Virüs, 700 M – 1,4 milyar insana bulaştı. Ancak ölüm oranı SARS-CoV2 ile karşılaştırıldığında oldukça düşüktü. İspanyol gribinin torunları (İspanyol gribinin yani influenzanın mutasyona uğramış formları olduğu için böyle söylüyorum) hala her yıl binlerce insanın ölümüne neden oluyor. Araştırmacılar, kimi yıllar ölüm sayısının 650.000 kişiyi bulduğunu söylüyor.

Yazar  Prof. Dr. Mustafa ÇETİNER,

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

Acıbadem Maslak Hastanesi, Hematoloji Bölümü

Önceki

Stratejinin Ustaları

Sonraki

Buket Arbatlı ile “Erkeklere Her Şey Anlatılmaz” isimli ilk öykü kitabı üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Öne Çıkanlar