Kanserde Yaşam

Uzman Klinik Psikolog

Elvan Toklucu Memiç

Maslak Acıbadem Hastanesi

Sizi tanıyabilir miyiz?


Merhabalar, ben Klinik Psikolog Elvan Toklucu Memiç. 1991 yılında Nisan ayında İstanbul’da doğdum. Annesinin biricik kızıyım 🙂 2014 Maltepe Üniversitesi Psikoloji mezunuyum. Daha sonrasında Klinik Psikoloji yüksek lisansımı tamamlayarak Uzman Klinik Psikolog oldum. Psikolojiyi lisedeki bir öğretmenimin sen çok iyi bir dinleyici ve güzel diksiyon kullanarak konuşan biri olduğun için bence psikolog olmalısın Psikoloji alanında aktif ve verimli çalışabilirsin demesi üzerine ve o dönemde psikoloji de benim severek okuduğum ve derslerine severek hazırlandığım bir alan olduğu için psikolojiyi seçmeyi tercih ettim. Sonrasında alanda görev yaparken 2016 yılında annemin Onkolojik bir hastalık tanısı alması üzerine Onkoloji çalışmanın hem benim ruhum için hem bu süreçte tedavi alan hastaların bu süreçleri daha sağlıklı ve keyifli geçirebilmesi için benim bu alanda olmam kanısına vardım ve Psiko-Onkoloji alanına geçiş yaptım. 6 yıldır Psiko-Onkolog olarak görev yapıyorum. Mesleğimi, alanımı, birlikte olduğum danışanlarımı her zaman keyifle alarak mesleğimi icra ettiğimi düşünüyorum.

Genel anlamda neden psikolojik desteğe ihtiyaç duyarız?

Çünkü, bazı yaşadığımız bizi travmatize edecek durumlarda travmanın etkisini azaltmak için ortaya çıkabilecek psikiyatrik tanıların biraz daha ertelenmesi ya da psikolojik tanıların ortadan kaldırılması amaçlı psikolojik destek almalıyız. Hem de bazen kişi kendisinin yaşamış olduğu o duyguyu fark etmekte ve bu duyguyu neden yaşadığına dair anlamlandırmakta güçlük çekebilir. O yüzden hayatımızın hiçbir tarafında bulunmayan, kendi özel alanımızın içinde olmayan birinin bizi aynalamasına ihtiyaç duyarız. Bu yüzden psikolojik destek almalıyız.

Kanser hastalarındaki psikolojik desteğin önemi nedir?

Kanser hastalarındaki psikolojik desteğin önemi aslında ben şöyle konuya girmek istiyorum; Onkoloji bir multidisipliner çalışma alanıdır. Yani onkolog ve onkoloji hemşirelerinin uzman doktorların psikologların klinik psikologların onkoloji diyetisyenlerinin ve bazen sosyologların birlikte çalıştığı multidisipliner alandır. Psiko Onkoloji’nin önemini ele alacak olursak; kanser süreci tanıyı aldığımız andan itibaren büyükçe bir belirsizlik içerir. Yani ‘’Tanıyı aldıktan sonra eski yaşantıma geri dönebilecek miyim?’’ ‘’Eski hayatındaki rolleri devam ettirebilecek miyim?’’ ‘’Şimdi bu tanıyı aldıktan sonra başıma neler gelecek?’’ ‘’Tedaviye uyum sağlayabilecek miyim?’’ ‘’Tedaviye yanıt verebilecek miyim?’’ Bu belirsizliklerin hepsiyle kişinin baş etmesi, tek başına baş etmesi oldukça zordur. Çünkü bu duygular bize sadece bu duygunun en kötüsünü şu an sadece ben yaşıyorum, benim başıma geldi duygusunu çokça hissettir. Bu süreçte psikolojik destek almak, uzman biri tarafından: ‘’Hayır, sadece sen değilsin aslında, bu tanıyı almakla birlikte her şey durmadı. Devam eden bir şeyler var orada, hadi onu görelim. Bak yaşam devam ediyor. Tedavi süreci başladı şimdi bu süreçten sonra bizi neler bekliyor?’’ duymak gerekiyor. Bu süreçte destek olabilecek bir uzmanın olması, bir Psiko Onkolog ile bu sürecin devam etmesi, hem de onkolojik tedavinin gerçekten sağlıklı yürütülmesinde en büyük etkenlerden bir tanesidir.

Bu noktada kanser hastalarına yaklaşım nasıl olmalıdır? Özellikle hasta yakınları ve çevresi tarafından..

Hasta yakınlarının da aslında en büyük endişesi budur. Genellikle bana hep ‘’Biz şimdi ne yapmalıyız?’’ diye sorarlar. ‘’Biz şimdi nasıl yaklaşmalıyız? Biz şimdi neler söylemeliyiz?’’ Ben onlara her zaman öncelikle şunu söylerim. Şimdi sakin olma vakti. Sakin, yavaşça ilerleyeceğimiz bir alanda olduğumuzu söyleriz. Ama özellikle ufak nüanslar vermek isterim. Birincisi karşımızdaki tanı almış bireye sen hastasın psikolojisini çok doruklarda hissettirmemek. Hasta evde günlük yaşam aktivitelerine devam etmek isterken hayır sen sakın yapma sen hastasın diyerek ya da yok saymak da hastayı incitir.

‘’Ne var canım bunda herkes bu hastalığa yakalanıyor. – Buna yakalanan ilk sen değilsin geçecek merak etme.’’ Hasta aldığı onkolojik tedavinin yan etkilerini yaşarken sabırlı olmaya çalış denmemeli. Ne yok saymak ne de çok büyük bir felaket çok büyük bir hastalık tanısı olduğunu vurgulamamalı. Günlük yaşamsal aktivitelere devam etmenin doğru olduğu vurgulanmalı ve bu arada en önemlisi hasta yakını olmak, kişiye sadece fizyolojik olarak günlük bakım rutinlerinde destek olmak değil tüm süreçlerinde yanında olmayı kapsadığı için, psikolojik olarak da duygularını ve düşüncelerini paylaşmaya ihtiyaç duyduğunda, ben her zaman söylerim lütfen hep orada var olan bir dinleyici olduğunu hastamıza hissettirin. ‘’Ben buradayım, biliyorum. Zor bir süreç geçiriyorsun. Seni anlıyorum ve ihtiyacın olduğu her vakit buradayım.’’ mesajını vermeniz çok önemli.

Kanser tanısı almış bir bireyin ilk öğrendiği an ve tedavi sürecinde yaşadığı süreçler neler?

Nasıl ki onkolojik tedavinin kişiye özel olduğunu düşünüyorsak, psikolojik tedavi de bu süreçlerdeki geçişler, süreler, mesafeler ya da bu süreçlerin şiddeti bir hasta tarafından hissedilme kısmı kendisine özel ve kişisel süreçlerdir. En çok karşılaştığımız süreçlerden bir tanesinden bahsedelim..

İlk olarak hep şok evresiyle karşılaşırız. Şok evresi genellikle ben hastalardan şu geri bildirimi alırım: ‘’Ben kanser dedikten sonrasını duymadım, anlamadım ya da ben doktorun bunu bana doğru söyleyip söylemediğine emin değilim ben doğru duymamış olabilirim. Yakınımdakiler de duydular mı?’’ gibi bir takım geri bildirimlerde bulunurlar. Daha sonra öfke evresiyle çok karşılaşırız. Burada hastalar ve yakınları hasta olmuş bireylere öfke duyabilirler. Nasıl böyle bir hastalığa yakalandı, kendine ne yaptı da bu hastalığa yakalandı diye düşünürler, ya da çevrelerindeki ailelerine, yakınlarına, sosyal çevrelerine sinirlenirler. Beni çok üzdüler ya da ‘’Bu kadar insan varken bu kadar kötü insan varken ben neden hasta oldum, ben bu kadar iyi düşünceliyken neden ben?’’

Bir diğer süreç ise inkardır. İnkarda ise hasta tanıyı kabul etmekte zorlanır. Teşhisin doğru olup olmadığı kısmında inancını yitirmeye başlar ve bu sefer doktor doktor gezme süreci başlar. Başka tetkikler, testler yaptırmaya başlar. Kabul etmekte zorlanır. Genelde son evre olarak da bir pazarlık evresi görürüz biz onkoloji hastalarında.. Ya yaratıcıyla ya onkologla lan bir pazarlıktır. Bu da yaratıcıyla olan; ‘’Allah’ım bana izin ver, bana ömür ver, çocuğumun güzel günlerini görebileyim’’ ya da ‘’Allah’ım bu hastalığı benden al, ben kendime çok iyi bakacağım kimsenin beni üzmesine izin vermeyeceğim..’’ gibi. Ya da onkolog ve hematologlarıyla pazarlığa girerler. ‘’Biraz daha yaşat torunlarımı da görebileyim. Tedavimi çok iyi ver, ben iyileşeyim ve senin iyi bir hekim olduğunu herkese söyleyeyim’’ gibi bir takım pazarlıkta olduklarını sık sık görüyoruz.

Peki tedavi sonrasındaki dönemlerde hastalarımız ne gibi sorunlarla karşılaşıyor? Özellikle adaptasyon – kaygı süreçlerinde neler oluyor?

Kanser süreci ilk tanımlandığı andan itibaren büyük bir belirsizlik barındırır içerisinde.. Ne gibi; ‘’Ben kanser oldum ama bundan sonraki süreçlerde sağlıklı olabilecek miyim? Tedavim olumlu yanıt verecek mi? Tekrar eski sağlığıma kavuşabilecek miyim?’’ Hep bir belirsizlik içindedir. Bizim ara dönemlerde hastanın hekimi tarafından bir takım rutin kontroller olur, 6 ay sonra zamanla yıllık kontroller, sonra daha uzun süreçlerde 1 yılın üzerinde kontroller ve bu kontrollerde hastalar çok yoğun kaygı hissederler.  Acaba hastalığım geri mi geldi ya da yeniden nüksedecek mi? Ya da acaba aldığım tedaviler işe yaradı mı? Bu süreçlerde en çok karşılaştığımız rahatsızlık kaygı bozuklukları, şiddetli depresyon atakları. Sosyal uyuma güçlük azalır, hasta kendini sosyal anlamda izole edersem diğer insanlardan kendimi strese karşı korumuş olurum, ben tekrar hasta olmak istemiyorum der. Bazen çoğunlukla tedavi süreci bittikten sonra uyum sorunu görürüz. Sosyal ortama iş yaşamına uyum en çok karşılaştığımız psikolojik sorunlar bu yöndedir.

Hasta yakınları için de aslında çok zor bir süreç, bazen durumu saklama eğiliminde oluyorlar ya da kendileri bir öfke durumu yaşıyorlar. Bu durumda nasıl yaklaşım göstermeleri gerekir?

Bu süreçte hasta kadar hasta yakınları da gerçekten çok önemli. Ben özellikle kendi seanslarımda çok özen gösteririm. Hastayı aldığım seanslar dışında mutlaka hasta yakınlarını da aile bireylerini de tanımaya çok özen gösteririm. Çünkü hasta bazen bize yalnız başvurmuş olabiliyor. Bu süreçle baş edemediğini düşünebiliyor. Ama burada hasta yakınının da evde nasıl bir süreçte olduğu çok önemli ve ben her zaman söylerim; kanser bulaşıcı bir hastalık değildir fakat kanser psikolojisi bulaşıcıdır. Yani kanser hastasının içinde bulunduğu durum ya da psikolojik süreçler evdekiler için de bulaşıcı bir duruma geçebilir. Hastanın hissettiği depresif, duygu durumu ya da hastanın hissetmiş olduğu anksiyete belirtileri diğer aile bireylerinde de nüksedebilir. Bu yüzden benim için psikolojik destek verdiğim kanser hastası kadar ailesi de çok önemlidir. Bu odadan psikolojik olarak sağlam eve göndermiş olsam da, eve gittiğinde hastayı aşağı çekebilir. Hasta yakınlarına genellikle bizim görmüş olduğumuz psikolojik süreçler yapması gereken buymuş psikolojisi hakimdir. Yapmam gereken bu psikolojisine hakimlerdir genellikle ve çoğu zaman kendilerini yetersiz görürler. ‘’Ben acaba yeteri kadar bakamıyor muyum, bakım veremiyor muyum? Ben acaba  yeteri kadar destek olamıyor muyum?’’ Onlara her zaman şunu söylüyorum: Hiçbir zaman doğru ya da mükemmel insan yoktur. Biz ne yaparsak en mükemmeli odur zaten. Önemli olan bu süreçte hastanın yanında olduğunu hissettirmek ve ona bu yaptıklarını sadece ona özel olarak yaptığını aktarabilmek…

Bir diğer husus, hasta yakınları kendi duygularını saklama eğilimine girerler. Bu onlara kendilerini kötü hissettirir. Kendi duygularınızı yaşamanıza izin verin ki hasta duygusunu yaşadığında bu duyguyu o yaşarken de onun yaşamasına izin vermiş olabilesiniz… Eğer kişi kendi duygularını saklama eğilimindeyse karşısındakinin de yaşamasına izin vermez.

Her zaman duygularımızı kategorize ederek yaşarız. Ağladığımızda, üzgün olduğumuzda, kızgın olduğumuzda, mutsuz olduğumuzda, bunları kötü duygular olarak kategorize ederiz. Mutlu olduğumuzda, güldüğümüzde, heyecanlandığımızda iyi duygular olarak kategorize ettiğimiz için bu süreçte bu belirsizlik ve kaygı süreci içerisinde hissetmiş olduğumuz duyguları ne kendimizin yaşamasına ne hastanın yaşamasına izin vermeyiz. Ama üzülme gibi durumlar hastalığı geri getirebilir.

Beynimiz otomatik düşünce ve duygu üreten bir merkezdir. Duygular zihnimizde otomatik üretilir. Düşünceler zihnimizde otomatik üretilir. Hasta yakını olarak, hastamıza; üzülmemelisin, kendini mutlu hissetmelisin, gibi direktiflerde bulunursak aynı zamanda hasta için pozitif düşünce zorbalığına başvurmuş oluyoruz. Hastayı hiçbir zaman pozitif düşünce zorbalığına maruz bırakmamalıyız. Hasta üzüldüğünde, üzülmek istediğinde, kızmak istediğinde, ağlamak istediğinde bırakalım yapsın. Çünkü hiçbir yapılan çalışmada, mutsuzluğun ya da ağlamanın, ya da stresin kanser yapar, kansere neden olur gibi hiçbir literatürde yer almaz. Ama bunu toplumda çok duyarız. Aman ağlamasın, kızmasın, stres yapmasın, kanseri tekrarlar kanseri iyileşmez gibi…

O yüzden kanser yakınlarına söyleyeceğim ikinci en önemli nokta muhakkak kendi duygularınızı da yaşamaya dikkat edin. Ağlamak, kızmak, öfkelenmek istiyorsanız bunun için kendinize izin verin. Ama ne  zaman bu duygularla baş edemediğinizi fark ediyorsanız muhakkak bir uzmandan destek almalısınız. Çünkü yine söylüyorum: kanser bulaşıcı değildir ama duygusu bulaşıcıdır.

Tek başınıza baş edemediğinizde destek almanız gerekiyor. Mutlaka daha sağlıklı geçireceksinizdir.

Bazen hasta yakınları bunu hastadan saklama eğiliminde oluyorlar. Onunla konuşmaktan çekinme ya da misafirlerle bir araya geldiklerinde odada hastanın durumu şöyle ama aman duymasın şeklinde durum içerisine giriyorlar. Hasta ister istemez bunu anlıyor. Hastanın durumu zaten bilinen bir şey, bu noktada neler söyleyebilirsiniz?

Bu nokta gerçekten çok önemli. Hasta yakınları bunu çok yapıyor ama bu hasta yakınları için daha kaygı verici hale dönüşüyor. Hasta yan odada yatıyor ve fısıldaşmaları duyuyor, ister istemez acaba benim durumum çok kötü de benden mi gizliyorlar diye düşünüyor. Bunu yapmamak için her zaman hastayı sürece dahil ederim. Hasta sürecinden ve durumundan haberdar olsun. Hasta sürece hakim olabilmek için tedavinin yan etkilerinin bilincinde ve içerisinde olsun. Bu yüzden en başta söylediğim gibi Onkoloji alanı multidisipliner bir alan, o zaman buraya hasta yakınlarını da dahil etmek istiyorum ve muhakkak hasta yakınları da hekimlerle beraber uzman klinik psikologlar, Onkoloji hemşirelerimiz, Onkoloji diyetisyenlerimiz ile birlikte sürece dahil olarak ve hastayı da bu sürece dahil ederek ve hastaya ciddi bir kaygı ortamı oluşturmadan hastayla paylaşmalılar.

Eklemek istediğim, bazen hastalar tanıyı ve hastalık sürecini kendileri anlatmak istiyorlar. Siz söylemeyin biz söyleyelim ya da biz ona bu sürecin nasıl ilerleyeceğini söyleyelim gibi ama ben diyorum ki kesinlikle hastaya tanısını hekim tarafından söylenmeli çünkü hasta tanısını öğrendikten sonra bir sonraki soruyu sorduğunda biz hasta yakınları olarak her zaman hasta yetersiz geleceğiz çünkü tıp o kadar tıbbi bilgiye sarih olamayabiliriz. Bu da hastada ciddi bir kaygı oluşturur. O yüzden bu süreçte hekimin hastaya süreci anlatması gerekir. İkinci bir not olarak bu sizin kanseriniz, bu sizin hastalığınız, bu sizin süreciniz, sizin tedaviniz. Ben burada her zaman hastalara parmak izi örneğini veririm. Kendi parmak iziniz, nasıl ki her bireyin parmak izi birbirinden farklıysa sizin aldığınız tanı da bir diğer kanser hastasının aldığı tanı ve tedaviden farklıdır. Tedaviye yanıt, tedavi sürecinden farklı olacak. Çünkü bazen hastalar bizden aldığı cevaptan sonra farklı cevaplar veriyorlar. Aklına çevresinin aldığı tanılar geliyor. Sonra diyorlar ki, böyle mi ilerleyecek benim sürecim de? Ben de onlara diyorum ki: Bu sizin kendi parmak iziniz. Kendi aldığınız tanı size özel. Tedavi süreciniz, yaşadığınız psikolojik süreçler size özel, bir başka tanıyla kendinizi karşılaştırmayın…

Önceki

Geçmişinden Kopyala Geleceğine Yapıştır

Sonraki

Hematolojide Güncel Tedaviler ve Kök Hücre Nakli

Öne Çıkanlar