‘‘Kendi Alanımızda Benzersiz Bir Konum Elde Etmeyi Hedefliyoruz’’
İç Hastalıkları ve Kan Hastalıkları Uzmanı
1 Haziran ve 1 Eylül arasında kontrol altına alınan vaka sayıları tekrar artış göstermeye başladı ve Türkiye’de birinci dalgada ikinci pik yaşanıyor. Vaka sayıları Mayıs ayı ortalarındaki değerlere ulaştı. Daha fazla can kaybediyoruz ve özellikle Anadolu Bölgesi’nde salgın artık kontrolden çıkmış gözüküyor.
Peki Nerede Hata Yaptık? Ve Bundan Sonra Neler Yapmalıyız?
- Yeni normal yanlış anlaşıldı ve eski normal olarak yaşanmaya devam etti. 1 Haziran’dan itibaren önce Şehirlerarası yasaklamaları kaldırdık, sokağa çıkma yasaklarını bitirdik, Temmuz ayında düğünlere izin verdik. Bununla birlikte alışveriş merkezleri ve sinema salonları açıldı, turizm tekrar harekete geçti, restaurantlar açıldı ve giderek daha normal bir hayatı yaşar olduk. Ama bu sırada, bu yeni hayatın yeni normali eski normal değil, eski normalden farklı daha çok önlemle olması gereken bir normal olduğunu unuttuk.
- Önlemlerden yorulduk ve salgın sona erdi sandık. Sürekli söylenen ‘’önümüzdeki iki hafta çok önemli’’ gibi söylemlerden dolayı, sanki bu sürecin çok kısa sürecek bir dönem olduğunu ve kısa bir zaman sonra herşeyin eskiden olduğu gibi tamamen normalleşeceği ile ilgili bir algı yarattık. Bu durum insanlarda ‘’önümüzdeki iki hafta’’ söylemi bitmeyince bir yorgunluk yarattı. Halbuki daha gerçekçi mesajlar verebilirdik, bu salgının çok daha uzun olabileceği ile ilgili mesajlar verebilirdik. Bu konuda bir eksikliğimiz oldu ve bu gerçektende insanların önlemlere uymamasına, derin bir bıkkınlığına neden oldu.
- Bize birşey olmaz sandık. Gerçektende bize birşey olmaz sandık ve normal hayatımıza devam ettik. Üstelik geleneklerimiz, göreneklerimizde buna çok yatkındı. Biz birarada yaşayan bir Akdeniz toplumuyuz, kalabalık olarak yaşıyoruz ve bu ilişki salgının yayılmasında ciddi anlamda rol oynadı. Oysa ki hepimize her zaman Covid-19 ile ilişkili bir bulaşma söz konusu olabilir. Özellikle ev içinde önlemlerin tamamen ortadan kaldırılması ve ev içi nüfusun kalabalık olması da salgının yayılmasında son derece önemli bir faktör olarak karşımıza çıktı.
- Önlem denetimlerini yeterince aktif yapmadık. İnsanların bu konuda kendi sorumluluklarını alabilecek ve buna uygun davranabileceklerini düşündük. Fakat düşündüğümüz gibi olmadı. İnsanlar sorumlu davranmadılar, biz de sorumsuz davrananları gerçekten yeterince cezalandıramadık. Kurban Bayramı’nda yaşananlar bunun bir örneğidir. Herkes iç içeydi, kimsede maske yoktu, mesafe yoktu ve bu eylemlerin yapıldığı yerler de sosyal medyada açıkça yayınlandı. Bu işletmeler hakkında en ufak bir cezai girişimde bulunmadık. Dolayısıyla biraz oluruna bıraktık, oysa ki biraz daha yaptırımı güçlü cezalarla ve denetlemelerle bu soruna yanaşmalıydık. Neyse ki 4 Eylül’den itibaren devletin daha aktif ve sıkı denetlemeler yapacağı haberi geldi ki bu durumun salgının sınırlandırılmasında gerçekten etkileyeci bir rolü olacağını düşünüyorum. Düğünlerin yasaklandırılması ve cezaların arttırılması gerçekten önemliydi. Neyseki bu genelgeyle bütün Türkiyede’de düğünler yasaklandı. Bu en baştan yapılmalıydı, çünkü özellikle normalleşmesi gereken sağlık ve eğitim sektörlerinde, bence çok da öncelikli olmaması gereken sektörlere öncelik verilmesi yüzünden riske girildi. Dünyada da vaka sayısı çok arttı vaka sayısı yirmi yedi milyona dayandı. Dokuzyüz bin kişi bu sebepten hayatını kaybetti ve geçtiğimiz günlerde bir günde rekor kırıldı ve tam üçyüz bin vaka rapor edildi. Yani bu sadece Türkiye’de değil tüm dünyada salgının tüm hızıyla devam ettiğini gösteriyor.
Peki bu durumda neler yapmalıyız?
- Mutlaka denetlemeleri ve cezai uygulamaları arttırmalıyız, bu durumdan taviz vermemeliyiz.
- Sağlık sektörünü, sağlık çalışanlarını önceliklendirmeliyiz. Onları rahatlatacak formüllerin tümünü hem ekonomik, hem maddi hem de manevi olarak hayata geçirmeliyiz.
- Öncelenecek ve normalleşmesi istenen sektörlerin başına sağlık ve eğitimi koymalıyız ve bu iki sektörün başına hiçbir sektörün geçmesine izin vermemeliyiz.
- Çalışma saatlerini düzenlemeliyiz. Bu sayede toplu taşıma araçlarında da bir azalma sağlanmış olacaktır. Örneğin bir grup saat sekizde, bir grup dokuzda, bir grup onda, bir grup onbirde iş başı yapmalı ve çıkış saatleri de ona göre ayarlanmalı. Özellikle büyükşehirlerde buna gerçekten dikkat etmeliyiz. Eğer mümkünse evden çalışmayı bütün sektörlerde özendirmeliyiz.
- Sürecin nasıl devam edeceği ile ilgili gerçekçi bilgilendirmeler yapmalıyız. Gerçek dışı, bilimsel kanıtları olmayan halkın hoşuna gidecek açıklamalardan kaçınmayalız.
- Eğitimde bir an önce normalleşme yoluna geçmeliyiz. Ama özellikle küçük yaş gruplarında bu normalleşmeyi önceliklendirmeliyiz. Üniversitelerde salgın kontrol altına alınana kadar eğitimin tıp gibi uygulamalı branşlar dışında olabildiğince uzaktan yapılması gerekir. Tıp gibi uygulama gerektiren branşlarda ise olabildiğince uzaktan hibrit eğitim modelleri seçilmelidir.
Bu süreçte yol göstericimizin bilim olduğunu asla aklımızdan çıkarmamalıyız. Sadece halkımız değil bilim insanları da bunu akıllarından çıkarmamalı ve özellikle olabildiğince kamuoyunda sorumlu davranmaya dikkat etmeliler.
Koronavirüs ile ilgili güncel haberler ve bilgiler için Koronavirüs sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.