Sağlıkta Şiddeti Önlemeye Yönelik Yasal Düzenlemeler

Hukuk

Av. Gözde Yıldız

Gazeteci/Stj. Av. Gökhan Çantaoğlu

Şiddet, gün geçtikçe artan, yaş, cinsiyet, din, dil ve etnik grup ayırt etmeksizin yaşamın her alanında kendini gösteren, günümüzün kontrol edilemeyen sorunlarından biridir.

Şiddet eylemleri, toplumun her noktasında yaygın olarak görülmekle birlikte günümüzde karşı karşıya kaldığımız davalar yaşanan şiddet olaylarının sağlık sektöründe de yadsınamayacak kadar fazla olduğunu ortaya koymaktadır. Sağlık hizmetlerinin merkezi insan olup, sağlık çalışanları da birçok sebeple kendi bakımını idame ettirmekte zorlanan bireylere hiçbir ayrım etmeksizin hizmet sunmaktadır. Yaşanan şiddet ise sadece sağlık çalışanlarını değil sağlık hizmeti almak amacıyla sağlık kuruluşunda bulunan üçüncü kişileri de doğrudan tehlikeye sokmakta ve sağlık hakkını kısıtlamaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organisation – WHO) şiddeti, “fiziksel gücün kendine, başka bir kişiye, grup veya topluluğa karşı tehdit veya fiili olarak kasıtlı kullanılması sonucunda meydana gelen ölüm, yaralanma psikolojik zarar, gelişim bozukluğu veya yoksunluk” olarak tanımlamaktadır. (World report on violence and health: summary. Geneva, World Health Organization, 2002).

Bireyin sağlık hakkı ve yaşam hakkının ehemmiyeti göz önüne alındığında sağlıkta şiddete sebep olan unsurların tespiti, hem sağlık çalışanları, hasta ve hasta yakınları hem de bu durumdan etkilenen üçüncü kişiler çerçevesinde ortaya çıkarılması büyük önem arz etmektedir. Bizler de bu yazımızda sağlıkta şiddeti önlemek amacıyla mevcut kanuni düzenlemeler hakkındaki görüşlerimizi sunacağız.

Mevcut kanuni düzenlemelere geçmeden önce neden şiddete başvurulduğu ile ilgili olarak elbette ki, hepimizin belirli ortak fikirleri bulunmaktadır. Sağlıkta şiddetin farklı birçok sebebi olabileceği gibi sağlık çalışanlarının ve sağlık kuruluşlarının da hem fikir olduğu ve aslında herkesçe kabul edilen; genel olarak sağlık kurum ve kuruluşa ait ortamların stres ve panik içerisindeki insanlara ev sahipliği yaptığı, söz konusu sağlık olunca hastanın veya hasta yakınının duygu değişimleri sebebiyle verdiği tepkiler,bekleme sürelerinin uzunluğu, hastanedeki bazı yazılı prosedürler, hastaların bencil yaklaşımları ve acil hastaları görmezden gelmeleri, personelin tecrübe eksikliği, uzun süreli çalışma saatleri ve daha bunun gibi çoğaltabileceğimiz birçok sebep olduğudur.

Maalesef meslek hayatında edindiğimiz izlenim sağlık çalışanlarının maruz kaldıkları şiddet konusunda şikayet haklarını kullanmakta ısrarcı olmadıklarını ancak bu oranın günümüzde giderek hassasiyet gösterilen bir konu olduğunu ve geri bildirimlerin arttığını ortaya koymaktadır.

Bireylerin geçmişte yaşadıkları veya karşılaştıkları muamelelerin de şiddete etki eden etmenlerden biri olduğunu önemle belirtmeliyiz. Özellikle şiddet geçmişi bulunanların, alkol ya da madde kullanımı olanların şiddet kullanma eğiliminin yalnızca sağlık alanında değil toplumun her noktasında çok daha yüksek olduğu görülmektedir. Şiddetin toplum üzerindeki algısı ile ilgili diğer bir pay yazılı ve görsel basına aittir. Günümüzde şiddet içerikli yayınlar televizyon dizi ve programlarında yer almakla birlikte sağlık kuruluşlarında gerçekleşen şiddet sahneleri sık sık işlenmektedir. Bu durum sağlık personeline yönelik şiddeti tabiri caizse normalleştirmektedir. Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun ise bu konudaki yaptırımları ve tepkisi ise oldukça yetersizdir.

Sağlıkta şiddetin önlenmesi amacıyla yapılan hukuki ve cezai düzenlemelerden daha öncelikli olarak hasta ve sağlık çalışanı ile sağlık kuruluşu nezdinde önlemlerin alınması gerekmektedir. Nitekim şiddet konusunda her birinin yansıması farklı olup temelde sağlık hakkının korunmasına hizmet edildiğinden esas amaca ulaşmak için alınan önlemleri bir bütün olarak düşünmek gerekecektir.

Genel olarak meydana gelen şiddet olayları karşısında toplumda, kanuni müeyyidelerin arttırılmasının bir çözüm olacağı beklentisi olsa da bugüne değin sadece ceza miktarlarının ağırlaştırılmasıyla caydırıcılığın sağlanamadığı açıkça ortadadır. Ne sağlık alanında ne de diğer alanlara ilişkin düzenlemelerde yalnızca ceza miktarlarının arttırılması ile bu zamana kadar suç artışlarında kayda değer bir azalma gözlenmemiştir. Bu sebeple kanuni düzenlemelerden önce hasta ve sağlık kuruluşları ile ilgili önleyici bazı tedbirler almak suçun oluşmasında engelleyici bir faktör olacaktır.

Bu noktada sağlık çalışanının sağlık ve psikoloji alanındaki eğitimlere katılımı sağlanarak hasta ile iletişimin kuvvetli olması ve gözlemleme yeteneğinin yüksek olması sağlanabilir. Bu haliyle sağlık çalışanı hastanın vermiş olduğu beklenmeyen tepkiler karşısında sakin ve akılcı bir tavır sergileyebilecek ve şiddetin oluşması engellenebilecektir. Sağlık kuruluşu olarak da özellikle kurum olarak üzerine düşeni yapmak adına etkili güvenlik önlem ve eğitimlerinin hassasiyetle yerine getirilmesi, hasta sayısı ile doktor sayısı arasındaki denge, randevuların daha sistemli alınması gibi önlemler şiddeti önlemeye yönelik önemli hususlar olup, kaos ortamının oluşmasını engelleyecektir.

Belirtmiş olduğumuz bu hususlar aslında tüm kurum ve çalışanlar tarafından bilinen ve ülkemizde de geliştirilmesi için oldukça ehemmiyet gösterilen önlemlerdir. Sağlıkta şiddetin önlenmesi amacıyla yapılması gereken çalışmaların yanında şiddete ve önlenmesine ilişkin gerek kamu hukuku gerekse özel hukuk alanında yasal düzenlemeler mevcuttur.

Sağlıkta şiddeti önlemek amacıyla hukukumuzda her ne kadar ayrı bir hüküm bulunmasa da bazı düzenlemeler sağlık çalışanları açısından özellikler içermektedir. Sağlık çalışanlarına yapılan eylemlerin karşılığını öncelikle ceza hukuku açısından değerlendirmek gerekir. Bu değerlendirme sağlık hakkının iki yönlü olarak sağlık çalışanına karşı yapılan fiillerin suç teşkil edip etmemesi ile bu filler sonucu üçüncü kişilerin sağlık hizmetinden yoksun bırakılmasının cezalandırılabilmesi hususları yönündendir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu şiddet içerikli olarak nitelendirebileceğimiz belirli suçları düzenlemiş olup konumuz açısından özellikle sağlık alanında kendini gösteren, tehdit (madde 86), hakaret (madde 125), iftira (madde 267), kişiyi hürriyetinden yoksun kılma (madde 109), kasten öldürme (madde 81), kasten/ taksirle yaralama (madde 106/madde 89), cinsel taciz (madde 105), mala zarar verme (madde 152) suçlarıdır.

İnsanla iletişimin yüksek ve sağlık ile yaşam hakkı gibi kritik iki konunun merkezi noktada olduğu sağlık sektöründe iletişim sorunları hakaret, tehdit, yaralama ve öldürme en çok karşımıza çıkan suç tiplerini oluşturmaktadır.

Bahsi geçen suçların sağlık çalışanlarına karşı işlenmesi halinde cezaların arttırılmasına yönelik olarak ayrı bir hüküm olmasa da kamu görevlisi olan sağlık çalışanları açısından hakaret, yaralama, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve mala zarar verme suçları açısından ilgili kanun maddelerinde cezalar nitelikli hal olarak değerlendirerek ceza miktarında artırım yoluna gitmiştir. Bu konuda kamu kurumu ya da özel hastane çalışanı ayrımı yapılmaksızın 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun ek madde 12’nin son fıkrasında yer alan düzenleme gereğince özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık çalışanları da bu görevleriyle bağlantılı olarak işlenen suçlar bakımından kamu görevlisi sayılmaktadır. Bu haliyle, özel sağlık kuruluşundaki sağlık çalışanının suç mağduru olduğu hallerde de kanunun cevaz verdiği nitelikli hal uygulanacak ve failin daha ağır ceza alma durumu burda da geçerli olacaktır.

Kanunda sağlık çalışanları ile ilgili herhangi özel bir düzenleme yokken, tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi sürecinin de etkisiyle sağlık çalışanlarına karşı şiddetin önlenmesi amacıyla, 17.04.2020 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan 7243 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 28. maddesiyle 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nda yeni bir düzenleme getirilmiştir.

İlgili kanun hükmü gereğince 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun ek 12. maddesine eklemeler yapılmış olup görev yeri açısından kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşu ayrımı yapılmaksızın her iki kurumda da görev yapan sağlık personeli ile yardımcı sağlık personeline karşı görevleri sebebiyle işlemek suretiyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan kasten yaralama (madde 86), tehdit (madde 106), hakaret (madde 125) ve görevi yaptırmamak için direnme (madde 265) suçlarında verilecek cezaların yarı oranında arttırılacağı ve Türk Ceza Kanunu’nun 51. maddesinde düzenlenen hapis cezasının ertelenmesi hükümlerinin uygulanmayacağı hüküm altına alınmıştır.

Yine madde devamında şiddetin meydana geldiği kurumda, mağdurun vermiş olduğu hizmeti yerine getirebilecek başka bir sağlık personeli varsa hizmetin devamını diğer personelin sağlayacağı belirtilmiştir. İşbu hüküm kanımızca yerinde bir düzenlemedir. Zira, taraflar arasında meydana gelen şiddet fiili sonucunda sağlık personelinin fiili işleyen kişiye karşı görevden imtina isteği psikolojik olarak son derece olağandır.

Elbette ki, kanuni düzenlemelerin yanı sıra suçların tekrarlanmasının önüne geçilmesi noktasında sağlık çalışanlarının yaşadıkları şiddeti şikayet etme konusundaki kararlığı ve suçun işlendikten sonra failin kolluk tarafından tespit edilmesi ve takip süreci oldukça önemlidir.

Nitekim, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun ek 12. maddesinde sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sebebiyle kasten işlenen suçlardan şüpheli olanlar bakımından; müşteki, mağdur ve tanık olarak dinlenecek sağlık personelinin ifadelerinin bizzat işyerlerinde alınacağı düzenlenerek hem sağlık çalışanlarına kolaylık sağlanmış hem de olayın hızlı çözülmesi noktasında düzenleme yapılmıştır. Zira ifadenin işyerinde alınma durumu yalnızca sağlık çalışanlarına özgü bir durum olup harici kişilerin tanıklık amacıyla işyerinde ifade alınması için ayrıca talep ve onay gerekmektedir.

Yine Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun aynı maddesinde Sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu, tutuklama nedeni varsayılan suçlar arasında yer almış olup bu konuda da özel ve kanımızca oldukça önemli bir düzenleme şeklini almıştır. Sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sebebiyle kasten işlenen suçlardan şüpheli olanlar, kolluk görevlilerince yakalanarak ve gerekli işlemleri yapılarak Cumhuriyet başsavcılığına sevk edilmesi ve akabinde cumhuriyet savcısının adli işlemleri tamamlayacağı düzenlenmiştir.

Şiddetin varlığı yalnızca şiddet uygulanan sağlık çalışanlarına değil aynı zamanda 3. kişilerin sağlık hizmetinden faydalanmasına da engel olmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nda yardım ve bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi (madde 98) ile kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi (madde 113) suç olarak düzenlenmiş olup kanunda belirtilen suçun unsurlarının gerçekleşmesi halinde bu suçlardan cezalandırılma cihetine gidilebilecektir.

Tüm bu düzenlemelerin yanında, 28277 sayılı Sağlık Bakanlığı Personeline Karşı İşlenen Suçlar Nedeniyle Yapılacak Hukuki Yardımın Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’in 5. maddesi gereğince yanında Sağlık Bakanlığı ve kuruşlarında sağlık hizmeti görevi sırasında ve bu hizmetinden dolayı sağlık çalışanına karşı işlenen suçlar sebebiyle ceza hukuku kapsamında yürütülmekte olan işlemler ve davalarda sağlık çalışanının talebi üzerine Bakanlık ve bağlı kuruluşlarınca hukukî yardım yapılacağı öngörülmüştür.

Yine Sağlık Bakanlığı Çalışan Güvenliği Genelgesi uyarınca sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarını takip etmek üzere BEYAZ KOD BİRİMİ kurulmuş olup şiddete uğrayan Beyaz Kod Birimine bildirim yapabileceği ve bu birimin 24 saat çalışacağı belirlenmiştir.

Özel hukuk açısından baktığımızda ise yaşanan şiddetin haksız fiil oluşturması sebebiyle şiddete maruz kalan personelin maddi ve manevi tazminat davası açma hakkı bulunmaktadır. Özellikle malpraktis sonucu ya da hasta yakınının kaybedilmesi sonucu şiddet gerçekleşmiş olsa dahi sağlık çalışanına saldırıyı gerçekleştiren açısından bu anlamda herhangi bir hukuka uygunluk sebebi bulunmamaktadır.

Görüleceği üzere mevzuatımızda suç tiplerine göre de gerek cezai gerekse hukuki düzenlemeler yapılmasına karşın öncelikli olarak toplumun eğitilmesi ve sağlık sisteminde sağlık çalışanı ile hasta diyaloğunun üzerinde durulması gerekmektedir. Sosyal bir hukuk devletinin asli vazifelerinden biri de budur. Özellikle sağlık kuruluşlarında bahsedilen esas konu hasta hakları olup, hasta sorumlulukları ve sağlık çalışanlarının haklarından da bahsedilmesi daha adil bir yaklaşım olacaktır. Zira esas olan sağlık hakkıdır. Şiddetin azaltılması amacıyla bir cezalandırma yöntemi olarak bazı kesimler tarafından şiddete başvuranın sosyal güvenlik kapsamından çıkarılması tartışılsa da yaşama ve sağlık hizmetinden yararlanma hakkı kapsamında kabul gören bir öneri olmadığı düşüncesindeyiz.

Hepimizin bildiği üzere son zamanlarda tüm dünya olarak sağlık alanında zor bir süreçten geçiyoruz. COVID-19 adı verilen virüs, 2019 yılı Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez görülmesinden bu yana hızlı yayılmasının ardından küresel bir tehdit noktasına ulaşmış olup 11 Mart 2020 itibariyle Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından “pandemi” (bölgeler ve gruplar üstü coğrafi salgın) olarak nitelendirilmiştir.

Ülkemizde görüldüğü ilk günden bu yana Sağlık Bakanlığı ve sağlık çalışanları tarafından canla başla bir mücadele verilmektedir. Öyle ki toplum, bu denli emek veren sağlık çalışanlarına manevi olarak desteklerini, gerek sosyal medyada yaptıkları paylaşımlarla gerekse halkın akşam 21.00’da evlerinden alkışlama etkinliği düzenlemesiyle bir nebze ortaya koydular.

Dünyayı kasıp kavuran bir virüs ile boğuştuğumuz bu dönemde hayatlarını tehlikeye atarak, ailelerinden uzak kalan sağlık çalışanları şu zamanlarda bile maalesef ki şiddet haberleri ile yine manşetlerde yer almaya devam ediyor.

Yakın zamanda görsel ve yazılı medyada yer alan haberlerde 112 Acil Çağrı Merkezi’ni arayarak ateş, öksürük ve nefes darlığı şikayeti olduğunu söyleyip yardım isteyen kişinin ‘coronavirus’ şüphesiyle sağlık çalışanları tarafından hastaneye götürülmesinin teklif edilmesi üzerine şahıs tarafından sağlık çalışanlarının saldırıya uğraması ve sağlık personelinin BEYAZ KOD vermesi üzerine olay yerine giden polis ekiplerinin saldırganı gözaltına alması ya da baş ağrısı şikayetiyle hastaneye giden hasta acilen tedavi edilmek istediğini belirterek durumun ciddi olmadığını ve kişiyi korumak adına, korona virüs nedeniyle evinin daha güvenli olduğunu belirten doktorun boğazına sarılarak yumruk atması gibi sayısız olayı şaşkınlıkla izliyoruz.

Kendilerini hiçe sayarak tamamen toplum sağlığı için çalışan sağlık çalışanlarının maruz kaldığı şiddet, görüleceği üzere ülkenin en kritik döneminde bile başrol oynamaya devam ediyor. Yaşanan bu olayların da etkisiyle yukarıda belirttiğimiz sağlık çalışanlarına ilişkin özel düzenleme yürürlüğe girmiş olup, bu düzenlemenin etkilerini hep birlikte gözlemleyeceğiz.

Umuyoruz ki, yapılan işin ehemmiyeti idrak edilecek ve insanoğlu memnuniyetsiz olduğu durumlarda medeni yollara başvuracaktır. Bunun ilk adımı da her zaman eğitimden geçmektedir.

Bu vesileyle tüm sağlık çalışanlarına içinde bulunduğumuz durumda verdikleri sonsuz mücadele için teşekkürlerimizi sunar, şiddetin önlenmesi amacıyla gerek yasal düzenlemelerde gerekse toplumsal adımlarda en önde yer alacağımızı bildiririz.

Önceki

Pandemi Döneminde Zatürre Vakaları Arttı

Sonraki

Yapay Zeka Çağında Ayakta Kalmak

Öne Çıkanlar