‘‘Kendi Alanımızda Benzersiz Bir Konum Elde Etmeyi Hedefliyoruz’’
Sanat; tanımlarken en zorladığımız kavramlardan biridir ve belki de en güzel ifadesiyle sonsuzluk içindeki güzelliktir…
Sanat, sonunu bilemediğimiz gökyüzündeki yıldızlar gibi içerisinde yüzlerce ışık barındırır. Her ışık birbirinden farklı birer ruh ve akıldır ve sanat us ile tini şekillendirerek özgürleştirir. Ki sanat özgürleşmeyen bir ruhta ve akılda barınamaz sanatın temel taşı hayal gücüdür, zihinsel zincirler kişiyi bağlar bir yöne, bir ideolojiye, bir kişiye bu sınırları daha da çoğaltabiliriz. Sanatın varlığı sanatçının özgürleşmesi ile olur sınırsızlık içinde hayal gücünün de gerçeklerle savaşı başlar ve kazanan gerçeklerden ilham alan hayal gücü olur.
Sanatın çocukları; resim, müzik, heykel en az biri bir kalbe dokunabilir tabi ki her akılda ve beden de etkileri çok farklı olacaktır. Bu ayırtılar farklı akımları ve dahi sanatçıların eşsiz eserlerinin doğmasına neden olur. Guillaume Apollinaire “ Nihayet sende bıkmış olursun bu eski dünyadan “ dizesi ile sıradanlaşmış olan kalıpların dışında bir duruşa sahip Kübizm akımının genel hatlarını çizer. Kübist akımın manifestosunu yazan Apollinaire, akımın bir taklit sanat değil tasarım sanatı olduğunu belirtir. 1907 yılından itibaren etkileri dünyanın dört bir yanına yayılan Kübizm resim alanındaki temsilcileri ile tanınır. Kübist akım sanatçılarına göre dış dünyanın nesneleri sadece göründükleri yanı ile değil görünmeyen saklı kalmış tüm yanları ile ele alınmalıdır. Doğadan esin almayan, oldukça soyut ve hislere hitap etmektense parça- bütün ilişkisine dayanan özellikler taşıyan eserler üretmekteydiler. Kübizmin dünya genelinde tanınmasının sebebi olan kişi Pablo Picasso’nun kendine has tarzı ile atıldığı macerası; Paris’e taşınarak, içlerinde Guillaume Apollinaire, Getrude Stein, Henri Matisse ve Georges Brague’ın bulunduğu Bande a Picasso (Picasso Çetesi) ile yolunun kesişmesi ile başlar.
Pablo Picasso (25 Ekim 1881 – 8 Nisan 1973)
“ Küçük bir çocukken annem bana şöyle demişti, eğer asker olursan general olacaksın, rahip olursan Papalığa yükseleceksin. Ama ben ressam oldum ve Picasso olarak kaldım”.
Pablo Picasso
Ressam, bir babanın çocuğu olarak 1881 yılında İspanya’da dünyaya gelen Picasso sanat dolu bir evde büyürken sanata olan ilgisini keşfeder. İlk zamanlarda oğlunun yeteneği sanatçı babasına olağanüstü geldiği kadar tehlikeli de gelir. İçinde aralıksız bir şekilde resim yapma tutkusu vardı; bazı zamanlarda bitkin düşene kadar resimleri üzerinde çalışma yaptığı bilinir. Sanat açısından oldukça donanımlı biçimde yetişmesini sağlayan bir çevreye sahipti. Ailesinin koşulsuz desteğini aynı mesleği paylaştığı arkadaşları pekiştirirler. Picasso sanat kariyerine ısmarlanan tablolar ya da birebir olan çizimlerle başlamasına rağmen her zaman kendine özgü bir estetik anlayışına sahip olmuştur. Sanatçının marjinal perspektifi, sanatseverlere yeni ve çok farklı pencereler acımıştır. Böylece sıradan alışılmış kalıplar yıkılmıştır. Sanatçının kişiliğinin derinlerinde benzersiz bir yetenek ve zincirlerinden sıyrılmış bir yaratıcılık yer almaktadır. Ömrünün ileri ki dönemleri resim tarzı açısından birçok dönemi kapsar; mavi-post-empresyonizm, pembe, sürrealizm, kübik dönemleri… Sanat hayatının her döneminde resim dışında heykel, çizim, gravür baskı ve seramik eserlerine de biçim ve hayat vermiştir. 1907 yılına kadar tablolarında yoğun olarak yer alan duygu hüzün olur ve bu hüzünlü çizimler Picasso’nun mavi döneminin ürünleridir. Paris’e gittiği dönemlerde şahit olduğu yoksulluğu ve ölümleri tablolarında hüznün rengi mavi ile ifade eder, sonraki dönemlerde aşık olur ve sanatının pembe dönemi başlar, bu dönemde eserlerinde romantizm ve melankoli temalarını işler. 1907 ve 19014 yılları arasında Picasso ile altın çağını yaşayan Kübizm, ünlü sanatçının ellerinde biçimlenerek en popüler günlerini yaşar. Kübist akımda insanların veya çizimi yapılan farklı objelerin sadece görünür yüzleri değil farklı açılardan yorumlanmaları en ayırt edici özelliktir. Bu yaklaşımın temelinde 20. Yüzyılda hızlı sanayileşen dünyada paramparça olan yalnızlaşan insanları eleştirmektedir. Picasso, 1907 yılında “Les Demoiselles d’ Avignon” (Avignonlu Kadınlar) tablosu ile kübizmin kült eserleri arasında öncü sayılacak bir çalışmaya hayat verir.
“Manevi değerlerle yaşayan ve çalışan sanatçılar, insanlığın ve uygarlığın en önemli değerlerine karşı tehlike oluşturan çatışmalara kayıtsız kalamazlar ve kalmamaları gerekir.”
Pablo Picasso
Sanatçının en çok tanınan tablosu İspanya’da süren iç savaş hakkındaki derin üzüntüsünü yansıttığı “Guernica”dır. Tabloda savaşın getirdiği felaketle ilgili tüm ayrıntılarını kendi kültürü ile sentezleyerek resmeder. İnsanlığın merhametsizliğine ve düşmanca olan tavrına karşı bir duruş sergiler. Sanatçı estetik anlayışına uygun eserler yaratmaktansa kendi sanatsal kaygılarına öncelik vermeyi temel ilke edinen ressam, kalıpların dışına çıkmayı hedefler. Picasso’nun sanatının ya da eserlerinin insanlar üstündeki etkilerinin tanımlanabilmesi adına nörolojik çalışmalar yapılır. Bu çalışmanın sonucuna göre beynin kayıp veya karmaşık görselleri tamamlama yetisine bağlı olarak, Picasso’nun eserleri gibi kompeks ögeler içeren çalışmalar, insanları içgüdüsel olarak kendi deneyimlerine yönlendirme özelliklerine sahip olduğu tespit edilmiştir.