Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Uzman Klinik Psikolog Elvan Toklucu Memiç

Maslak Acıbadem Hastanesi

6 Şubat’ta tarihin en büyük yıkımlarından birine şahit olduk. Genel olarak tüm toplum olarak ne yaşadık ve ne yaşıyoruz? Psikoloji bağlamında bizimle düşüncelerinizi paylaşır mısınız?

Gerçekten çok zor bir gün yaşadık ve hala yaşıyoruz. Öncelikle depremde hayatını kaybetmiş insanlarımıza Allah’tan rahmet, hayatta kalan tedavileri devam eden tüm depremzedelerimize bolca şifalar ve depremi yaşayıp o süreci deneyimlemiş tüm insanlarımıza da ruhsal sağlık diliyorum. Çünkü çok zor bir süreçti. 6 Şubat belki de çok uzun yıllar unutmayacağımız bir acı, ki unutmamalıyız da… Çünkü bizler 1999 depremini de yaşamış bir ülkeyiz ve çabuk unuttuğumuz için de 6 Şubatın hasarlarını biraz daha ciddi yaşadığımızı düşünüyorum. Ama ruh sağlığı olarak umarım bir an önce toparlandığımız ve toparlanabileceğimiz bir dönemin içerisine gireriz. Evet, zor bir dönemin içerisinden geçtik ama bir psikolog ve ruh sağlığı bilimiyle ilgilenen bir birey olarak, ruh sağlığımızı hızlıca toparlamamız gerektiğini düşünüyorum. Toplum olarak elimizden gelen her şeyi yapmaya hazırız, yapıyoruz da. Biz gerçekten bu tür afet durumlarında -ki keşke hiç yaşanmasa- çok çabuk bir araya gelen ve çok çabuk birbirine kenetlenen, o yardım ağını çok hızlı örebilen bir milletiz. Ama psikolojik olarak ruh sağlığımızı korumalıyız, çünkü şu an 10 ilde psikolojik olarak desteğe çok fazla ihtiyaç duyan insanlarımız var. Bu gerçekten büyük bir sayı ve bizlerin yani depreme birincil dereceden şahit olmamış, yaşamamış bireylerin psikolojik olarak o ruh sağlığını hızlıca toparlayıp depremzede olmuş bireyler için neler yapabiliriz, bunlar üzerine düşünmemiz gerekiyor.

Nasıl bir psikolojik sürecin içerisinden geçtik?

Korku dolu anlar yaşadık. Burada bir psikolog olarak şunu özellikle vurgulamak istiyorum; korku ve kaygı nedir? Korku, bir nesneye karşı bir uyarana karşı hissettiğimiz; vücudumuzun tepki verdiği reaktif bir durumdur. Mesela şöyle örnek vereyim; ortada bir yılan vardır ve o yılandan korkarız, yılanın bize zarar vermesinden korkarız. Kaygı ise yılanı görmeden vücudumuzda hissettiğimiz tepkisel dürtülerdir. Evet, depremi yaşadık, çok korktuk, depremi yaşadığımız için çok korktuk ama bize bırakmış olduğu kaygı tekrar olur mu acaba kaygısı. Bunu hem oradaki 10 ilde yaşayan depremzedeler için hem de depremi bizzat yaşamamış kişiler için söylüyorum. Ama gerek sosyal medyadan, gerek haber medyasından, gerek yakınlarımızın anlatmış olduğu deneyimlerden kaynaklı, tüm toplum olarak bir kaygı içerisindeyiz. ‘’Eğer deprem olursa ne yaparız ve bizim başımıza gelirse ne hissederiz, ne yaşarız?’’ Eğer ki bu kaygının uzun soluklu olduğunu hissediyorsak ya da bu kaygının artık gündelik ve sosyal yaşantımıza dair zedeleyici dürtülerini hissediyorsak muhakkak uzman desteği almak en önemli noktalardan biri. Ama burada bir parantez açmak istiyorum, eminim ki bir çok meslektaşım da benimle aynı düşüncededir.

Deprem zamanında depremzedeye psikolojik terapi desteği vermek yerine psikolojik ilk yardım desteği vermek ya da bu süreçte gerek depremzedelere gerek ise depreme sosyal medyadan haber yöntemiyle maruz kalmış kişilere psikolojik yardım desteği sağlamak çok daha önemli. Burada özellikle bunu vurgulamayı önemli buluyorum.

İkincil travma nedir?

Deprem yaşandıktan sonra kişilerde birtakım aşamalar yaşanır. Birincil travma yaşayan kişiler; bizzat depreme maruz kalmış, depremi yaşamış, yakınını depremde kaybetmiş, kendisi ya da bir yakını -ailesinden bir birey-enkaz altından kurtarılmış kişiler birincil travma yaşayan kişilerdir. İkincil travma ise depremi bizzat yaşamamış, deprem bölgesinde bulunmamış, ama sevdiği kişilerden duymuş olduğu deneyimler, haberler, sosyal medya aracılığıyla edinilen bilgiler doğrultusunda kişide oluşan bir stres dönemidir. Biz buna akut stres dönemi diyoruz. Akut stres dönemi bir aylık dediğimiz deprem sürecinde yani şu an içinde bulunduğumuz dönemde yaşanan bir stres bozukluğudur. Akut stres bozukluğu bir aydan daha fazla uzun bir süre devam ederse kendisini travma sonrası stres bozukluğu olarak gösterir.

Travma sonrası stres bozukluğu ise deprem yaşamamış ama psikolojik olarak depreme maruz kalmış insanlarda ciddi anlamda bir suçluluk duygusu geliştirir. Yemek yemekten utanma, uyumaktan utanma, sosyal medyada kendisine ait özel anları paylaşmama gibi yani içinde bulunduğu durumdan huzursuzluk duyma gibi belirtiler ile kendini gösterir. Bu da genellikle depreme maruz kalmasa bile bu döneme şahit olmuş tüm insanlarda yaşanan akut stres bozukluğunun bir aktarımıdır. O yüzden bunun geçici olabileceğini bilmeliyiz. Sadece birazcık kendimize zaman vermeliyiz. Kendimize zaman tanımalıyız ama bunun bir aydan daha fazla sürdüğünü hissettiğimizde yani travma sonrası stres kendisini travma sonrası stres bozukluğuna bıraktığında muhakkak bir uzman desteği alınmalıdır.

Depremden etkilenen bireyleri nasıl bir psikolojik süreç bekliyor?

Deprem gerçekten kendini acılı hissettiren bir doğal afet, yani depremin kendisi acı değil aslında hissettirdiği duygu acılı bir süreç. Çünkü deprem insanı can evinden vuruyor. Çünkü kişinin evi, kendini güvende hissettiği ve güvenli ortamı olarak adlandırdığı bir yerdir ve deprem kişiyi kendi evinden vuruyor. Evi yıkılıyor, yaşadığı güvenli ortamı bir anda başına yıkılan bir enkaz oluyor.

Deprem yaşayan kişilerin psikolojik süreçleri biraz sancılı oluyor. Bundan sonraki yaşamlarında belki de hayat onlara anlamsız gelebiliyor. Yani enkaz altından kurtuldukları için, ‘’ben zaten yaşayabileceğimin en kötüsünü yaşadım’’, bundan sonra bana zarar gelebilecek ne olabilir ki?, ya da ‘’bana bu kadar zarar verebilecek ne olabilir ki?’’ gibi yaşamdan zevk alamama durumları yaşanabilir. Depremzedelerde görmüş olduğumuz en büyük semptomlardan bir diğeri ise güvensizlik; yani bir diğerine güvenmeme ve güvenememek ile ilgili güven problemleri.

Ama biraz önce altını çizdiğim gibi, biz depremden etkilenen bireylere bir terapi sürecine geçmek yerine psikolojik ilk yardım uygulamalıyız. Psikolojik ilk yardım olarak bireyi önce güvenli bir yere almalıyız. Önce fiziksel güvenliğini, barınmasını, beslenmesini, diğer aile bireylerinin güvenliğini sağladıktan sonra psikolojik ilk yardımını uygulamalıyız. Aslında biz buna ilk pansuman deriz, ilk pansumanı yapabilmek için çok da uzman olmaya gerek yok. Bu yüzden depremzedelere de ilk önce güvenli ortamlarını sağlamak, fiziksel olarak barınmalarını sağlamak, sonrasında da psikolojik olarak izin vermek çok önemli bir nokta. Duygularını anlatmalarına izin vermeliyiz. O depremden sonra eğer bir yası varsa eğer bir kaybı varsa bu yası ve kayıplarına karşı ne hissettiğini anlatmasına izin vermeliyiz. Bu noktada duygusunu anlatmasına izin vermek çok önemli, burada biz sadece dinleyici olmalıyız.

Konuşmadan, hatta seni anlıyorum demeden dinlemeliyiz. Çünkü anlayamayız, çünkü o depremzede değiliz, o depremi biz yaşamadık, yakınımızı kaybetmedik, belki de enkaz altından çıkartılmadık. Bu sebeple seni anlıyorum bile demeden sadece belki fiziksel olarak elini tutarak dizine dokunarak gözlerinin içine bakarak dinlemek ve deprem yaşamış depremi geçirmiş kişiye ne hissettiğini hangi duyguyu yaşadığını, o yası tarifleyebilecek duygularını aktarmasına izin vermek çok çok önemli.

Bu kişilerde özellikle birden ortaya çıkabilecek durumlar nelerdir?

Genellikle bir takım uyku bozuklukları meydana gelir. Uykularda kabus görme durumları söz konusu olabilir ya da o anı reddetme gibi, depremi reddetme gibi yaşamamış gibi durumlar meydana gelebilir. Eğer ki şehrini terk ettiyse onu yakınları, akrabaları sevdikleri farklı bir şehirde karşıladıysa, o şehre dair bilgi almak istememek ya da hiçbir şey olmamış gibi sanki depremzede olmamış gibi deprem ilinden farklı bir ile getirilmemiş gibi çok ciddi hareketli bir sosyal hayatın içerisine girmek ya da bunun tam tersi olarak kendi içine kapanmak, duygularını aktarmamak gibi durumlar ortaya çıkabilir. Fazla korku reaksiyonları göstermek, yemek yememek, uyumamak ya da sosyal aktivitelerden uzaklaşmak ya da yoğun şekilde öfkesini korkusunu, suçluluk duygularını hissetmek ve bunları dışa aktarmak gibi durumlarla da karşılaşabiliriz.

Eğer ki depremde yakınını ve sevdiğini kaybetmiş bir birey, yani yas yaşayan bir birey varsa, genellikle yas sonrası davranış modelleri görüyoruz. Kaybetmiş olduğu kişinin yerine bir daha bir başkasını koyamayacak hissi yoğun olarak yaşanılabilir. Tabii ki sevdiğimizin yerine bir başkasını tam anlamıyla koyamayız ama bu kaybettiğimiz annemiz ise belki duygularımızı aktarabileceğimiz yakınlıkta biri vardır. Ona şans verebiliriz, aslında burada şunu da söylemek istiyorum. Bizim depremde yaşamış olduğumuz acı, sevdiğimizi kaybettiğimiz, sevdiklerimizi kaybettiğimizdeki duyduğumuz acı, aslında kendi içsel acımızı yansıtır. Sevdiğimizi kaybetmekten çok aslında bizi seveni kaybediyoruz. Yani biz birini seviyorsak muhakkak o da bizi seviyordur. Aslında kişinin orada hissettiği duygu, kendisini sevdiği, sevildiğini hissettiği birini kaybetmek. Şimdi bakacak olursak gerçekten öyle bir toplumun içindeyiz ki aslında çok da içten bizi sevdiğine inandığımız birey sayısı azdır. Şimdi bu bireyin de azalmış olduğu eyvah bir de onu kaybettim, beni seven birini de kaybettim dürtüsünün ve duygusunun vermiş olduğu acı belki orada kişinin kendi içsel süreçleriyle ilgili olabilir. Burada özellikle depremzededen gelen danışanlarım için muhakkak buranın da çalışılması gerektiğini doğru buluyorum. O sevilmeme, sevilme, sevilmeye ihtiyaç duyma, sevilmeye muhtaç olma kısmının da özellikle üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum.

Depremden etkilenen bireyler için psikolojik desteğin önemi nedir?

Aslında hayatımızın her bir noktasında psikolojik desteğin önemi çok kıymetli ve çok değerlidir. Çünkü bazen yaşamış olduğumuz duyguları fark edemeyip kendimizi aynalayamayabiliyoruz ya da o farkındalığa erişememiş, o farkındalığı sağlayamamış olabiliyoruz. Ama bir toplulukta otururken birinin söylemiş olduğu ufak bir geri bildirim, kendimizle alakalı o duygumuzu fark etmemizi sağlamış olan o geri bildirim, gerçekten bizdeki o farkındalığı sağlayabiliyor ve o duygunun yani bize zarar veren ya da bize kendimizi iyi hissettirmeyen o duyguyu fark etmiş olmamız, o duygunun hızlıca iyileşmesine sebep oluyor. Şöyle ki depremzede olmak, yakınını kaybetmiş olmak ya da kendisinin enkaz altından çıkartılmış olması ya da sadece o 10 ilden birinde bulunup o deprem anını yaşamış olmak, o korku duygusunu, kaygı duygusunu ya da o endişe duygusunu fazlaca yaşamamıza sebep olan travmalardan en önemlisi. Şimdi biz eğer ki o kaygıyı fark etmemişsek, eğer o kaygının farkındalığına varmamışsak, herhangi bir uyarana karşı yıllar sonra bile herhangi bir travmatize durum karşısında bir uyarana maruz kaldığımızda tekrar o kaygıyı yaşamamıza sebep olacak ve tekrar o kaygıyı bilinçaltımıza geri getirmesine sebep olacak. Ama gerçekten deprem sonrası o akut stres döneminin bir bir buçuk aydan daha fazla hissettirdiği bir dönem devam ediyorsa kendimize şunu söylemeliyiz; ‘’Ben bu duyguyla gerçekten baş demiyorum. Ben bu duyguyu her hissettiğimde vücudumda bazı tepkisel reaksiyonlar meydana geliyor; terliyorum, midem bulanıyor, yemek yemek istemiyorum. Artık daha iyi uyuduğumu düşünmüyorum…’’ gibi birtakım belirtiler de fark ettiğimizde, ‘’muhakkak bir psikolojik destek almalıyım. Benim psikolojik bir yardıma ihtiyacım var. Bana bu alanda beni aynalayabilecek, benim bu duygumu bana fark ettirebilecek benim bu duygum karşısında neler hissettiğimi aktarabilmeme yardımcı olacak bir uzmana ihtiyacım var’’ deyip bir uzmandan destek almaları gerekir.

Bütün deprem yaşamış yakınlarımıza ve insanlığa bu stres döneminin akut stres döneminin geçtikten sonra kendilerini hissetmiş oldukları o duyguya karşı psikolojik destek almanın çok önemli olduğunu vurgulamak istiyorum.

Bu noktada tüm bireylere destek olmak için toplum olarak bizlere öncelikli olarak düşen sorumluluklar nedir? Nasıl destek olmalıyız? Bir uzman görüşü olarak sizden duymak isteriz.

Bizler için en önemli noktalardan bir tanesi kendimizi hızlıca toparlamak. Kendimizi hızlıca toparlamalıyız ki toplum için de faydalı bir şeyler yapabilelim. Ruhsal anlamda kendimizi hızlıca toparlamalıyız. Eğer ki, gerçekten haberlere maruz kalmak, sosyal medyadaki içeriklere fazla maruz kalmak bizim ruhsal anlamda sağlığımızı bozuyorsa öncelikle lütfen bunları sınırlandıralım. Çok fazla sosyal medyada deprem içeriklerine bakmayalım. Çok fazla deprem içerikli haberler izlemeyelim. Onun haricinde biz toplum olarak da öncelikle lütfen güvenliğimizi sağlayalım.

Binalarımızın sağlamlığına, evlerimizin güvenliğine gün içerisinde fazla vakit geçirdiğimiz noktaların güvenilir olduğuna emin olmaya çalışalım. Kendi güvenliğimizi muhakkak sağlayalım. Daha sonrasında da yine söylüyorum, aslında ilk pansumanı yapabilmek için çok da uzman olmaya gerek yok. Hepimiz gerçekten bir diğerinin ruhsal sağlığını anlayabilecek yetiye sahibiz.

Özellikle şunu vurgulamak istiyorum; mesela karşımızdaki depremzedeye şunu söylememeliyiz. ‘’Çok şükür bak sen hayatta kaldın.’’ Belki de gerçekten de onun şükür edebileceği bir durum değil bu, çünkü belki eşini kaybetti, anne babasını kaybetti, çocuklarını kaybetti, sevdiğini kaybetti… Çok da orada şükür edebilecek, şükürler olsun ben de sağ kaldım, beni de depremden kurtardılar düşüncesine sahip olabilecek bir şükür duygusu içerisinde değildir. O yüzden telkin vermek yerine, akıl vermek yerine ya da fikir vermek yerine sadece lütfen dinleyici olmayı tercih edin. Duygularını aktarmalarına izin verin, hissettiklerini aktarmalarını izin verin. Belki de sadece deneyimini anlatmaya ihtiyacı var. Sadece deneyimini anlatmasına izin verin. Fikir vermeyelim, akıl vermeyelim, telkinde bulunmayalım.

İlk pansumanını yapmak için depremzedeyi hızlıca kendi adımıza oluşturabileceğimiz güvenli alana alalım. Fiziksel ihtiyaçlarını, barınma ihtiyaçlarını, hijyen ihtiyaçlarını karşılayabilecek güce sahipsek hızlıca bunları organize etmeye çalışalım. Çünkü onlar gerçekten o anda bir hijyen gereksiniminin eksikliği, bir barınma ihtiyacının eksikliği, kendini psikolojik açıdan daha da mağdur, daha da çaresiz hissetmeleri için birer sebep. Bu yüzden elimizden gelebiliyorsa hızlıca depremzedeler için bunları yapmaya özen gösterelim.

Bunun haricinde gerçekten toplum olarak çok güçlü olduğumuzu düşünüyorum. Çok da güzel nesiller geliyor. Toplum bilinci içerisinde olan, yardımlaşmayı seven, bunları da maalesef keşke böyle afetler sonucunda görmesek ama görmek de insana kendini iyi hissettiriyor. Bu afetin de üstesinden geleceğiz. Ama bu afetler bizler için birer uyaran olsun ve unutmayalım. Başka afetler için önlemler alalım.

Buradan tüm toplumumuza ve tüm milletimize geçmiş olsun diliyorum. Umarım bir daha böyle bir felaketle karşı karşıya gelmeyiz.

 

Önceki

Doğukan Gülan, AstraZeneca Türkiye Pazarlama ve Lansman Mükemmellik Müdürü Oldu

Sonraki

Aysu Nizamoğlu Ünlü, Pfizer Hollanda ve Belçika Çalışan Deneyimi Müdürü Oldu

Öne Çıkanlar