‘‘Kendi Alanımızda Benzersiz Bir Konum Elde Etmeyi Hedefliyoruz’’
Son yıllarda sürekli interneti, mobiliteyi, akıllı cihazları, nesnelerin internetini, aplikasyonların gelişimini ve hayatlarımıza yansımalarını konuştuk durduk. Bir anda bu teknolojiler hayatımızın kendisi oluverdi. Son günlerde teknoloji sayesinde hayatlarımız nasıl değişecek temalı gelecek senaryolarından birinin ön izlemesini yaşıyor gibiyiz. 2020 yılında COVID-19 salgını nedeniyle alınan önlemlerin başında “sosyal izolasyon” geliyor. Dış dünya ile bağımızın kopması bir yana, aynı evi paylaştığımız kişiler ya da aile bireyleriyle bile aramıza “sosyal mesafe” koymamız gereken bir süreç yaşıyoruz. Dünyayı etkileyen koronavirüs salgını pek çok gelişmiş ülkede hayatı durma noktasına getirdi. Ülkemizde de salgını kontrol altına alabilmek için “Hayat Eve Sığar” sloganı ile kamu ve sosyal hayatı düzenleyen bir dizi önlem alındı. Alışveriş merkezleri, kafe ve restoranlar, tiyatro, sinema gibi insanların topluca bir araya geldiği yerler kapatıldı ve imkânı olan pek çok iş yeri de uzaktan çalışma düzenine geçti. Örgün eğitime önce bir süre ara verildi, devamında uzaktan-çevrimiçi eğitim düzenine geçildi.
Günümüz dünyasının oldukça endüstriyel ve kapitalist düzeninde ortalama bir insanın gününün çoğu ev dışında geçiyor. Ofis, AVM’ler, spor salonu, 3. dalga kahve dükkanları, Pazar kahvaltıları, Cuma happy hourları derken evimiz sadece zamanın küçük bir kısmını geçirdiğimiz bir mekan.
Peki bu yoğun iş ve sosyal hayat eve sığar mı?
Günlük yaşam pratiklerimizin olabildiğince minimum bir versiyonunu evimizin sınırları içerisinde devam ettirmeye çalışırken pek çok aplikasyon ya da internet hizmetini kullanıyoruz. Hali hazırda yıllardır kullandığımız ve aşina olduğumuz ya da yeni tanıştığımız bu aplikasyonlar sayesinde iş, okul, kişisel gelişim, hobiler, sosyalleşme, doğum günü partileri, alışveriş, kişisel gelişim, kültürel geziler, spor, diyet ve hatta çeşit çeşit ekmek tarifi elimizin altında. Hem de kablosuz olarak.
Aplikasyonlar dünyasına hoş geldiniz. Çünkü bugün hemen hemen her şey için bir mobil app var.
Küresel boyutta milyonlarca kişinin iş ve eğitim hayatlarını devam ettirebilmek için uzaktan çalışma uygulamalarına yönelmesinin yanında; spor, kişisel gelişim ve sosyal hayatı evden devam ettirebilmek için var olan ya da kısa sürede geliştirilen pek çok araç sayesinde milyonlarca cihaz aktif. Her gün sayısız video konferans görüşmeleri yapılıyor, milyonlarca öğrenci çevrimiçi sınıflarda bir araya geliyor, binlerce kilometre uzaktaki bir müze ya da şehir ekran başında ziyaret ediliyor.
İş hayatında neler oluyor?
Home office, remote working, uzaktan çalışma, evden çalışma… Adına ne dersek diyelim gerçek şu ki şu anda milyonlarca kişi işini evinden yürütüyor. Bir kısmımızın alışık olduğu bu süreç pek çok kişi için yeni bir deneyim. İnsanların sadece işine ya da eğitimine odaklanması için tasarlanan ortamlardan farklı olarak evimiz rahatladığımız, kendine has bir zaman kavramı olan ve pek çok dikkat dağıtıcı unsuru barındıran bir mekan. Hal böyle olunca ev ortamında profesyonel görevleri yerine getirmek için ciddi bir mental disipline ihtiyaç olduğunu söylemekte yarar var. Bu disiplini sağlayabilmek için tasarlanan ve bilgisayar, tablet ve cep telefonlarında kullanılabilen zaman yönetimi, bulut depolama, not tutma, TO-DO List (yapılacak listesi), çoklu görüşme ve proje yönetimi kategorilerinde yüzlerce araç var.
Bu süreçte en önemli nokta iletişim ve bilgi paylaşımının sürekli olarak devam etmesi. Bunun için proje yönetimi, bulut depolama ve iletişim uygulamaları hayat kurtarıcı. Aynı ofis içerisinde sık sık bir araya gelebilen bir ekibin uyum içerisinde çalışması görece daha kolay bir süreç. Ancak herkesin farklı mekanlarda bulunduğu bir ekibin yoğun iş akışını devam ettirebilmesi için bu gibi araçlara ve bolca motivasyona ihtiyacı var. Bugünlerde iletişimi canlı tutmak için kullanabileceğimiz pek çok uygulama mevcut. Gündelik yaşamda artık vazgeçilmezimiz olan Whatsapp ve pek çoğumuzun iş hayatında uzun yıllardır kullandığı eski dostumuz Sykpe’a yeni tanıştığımız pek çok uygulama eklendi. Bunlardan en popüleri bu süreçte kullanıcı sayısı yüz milyonlara ulaşan Zoom ve Microsoft Teams. Kalabalık ekipleri bir toplantı odasındaymış gibi bir araya getiren bu uygulamalar, kullanıcı sayılarındaki ani ve beklenmeyen artış nedeniyle altyapı sorunları da yaşasalar kişisel verilerimizin güvenliği konusunda pek çok soru işareti de barındırsalar iş ve eğitim hayatında ‘’yeni normal’’ olmaya devam edecekler gibi görünüyor. Öyle ki kadim pazartesi sendromunun yerini “video call” sendromu almaya başladı bile.
Hala insan emeğine dayanan pek çok sektörde yüz binlerce insan her gün işe gitmek zorunda olsa da çeşitli sektörlerden milyonlarca kişi dijital araçlar sayesinde duraksamadan işlerine devam etmekte. Kısa zamanda yapılan araştırmalar bu sürece çok hızlı uyum sağladığını gösterse de çalışanların ofislerini özlediği ve dönmek istediği de bir gerçek. Bugünler de ise en çok sorulan soru “Yeni normal ne olacak?”. Bu süreçten karar alıcılar nasıl dersler çıkaracak ve geleneksel iş yaşantısı nasıl şekillenecek? Çalışanlar için dönüşüm ve adaptasyon çoktan başladı.
Sosyal Hayat Nasıl Etkilendi?
Yeni yaşam modelimizde sosyalleşme alışkanlıklarımızın etkilenmemesi kaçınılmaz. Sosyal mesafe hayatımızın gerçeği. Sosyal izolasyonun ilk anlarında belki de evde yapayalnız kalacağımızdan endişe ediyorduk. Ancak sosyal ajandamız belki de hiç olmadığı kadar kabarık. Son yıllarda internet ve akıllı telefonların yayılımının sosyalleşme pratiklerini de etkilediği ortada. Mesajlaşma, sohbet, video görüşme, oyun oynama ve daha birçok sosyal medya uygulamaları sayesinde zaman mekan fark etmeksizin sürekli dış dünya ile iletişim halindeyiz. Bu uygulamalara bir de bu dönemde ilaç gibi gelen yeni uygulamalar eklenince, belki de hiç olmadığı kadar yoğun bir programımız oldu.
We Are Social 2020 Nisan raporuna göre özellikle sıkı tedbirler uygulanan ülkelerde dijital aktiviteler önemli artış gösterirken, bu aktivitelerin merkezinde video görüşmeler bulunuyor. Video görüşmeler sadece iş toplantıları için değil, sosyalleşme, spor dersleri, terapi, kişisel gelişim ve doğum günü partileri için de kullanıldı bu süreçte. Fiziksel mesafeyi korumak adına bir araya gelemeyen aile ve arkadaş grupları canlı sohbet odalarında bir araya geldi. Sosyal medya kullanımı, çevrimiçi oyunlar ve e-spor aktivitelerinde artış gözlemlenirken, e-ticarette ise ivmelenme market ve gıda alışverişi yönünde oldu. Küresel boyutta sosyal medya ve diğer uygulamaların kullanımındaki artış, uygulamaların ve internet altyapısının zaman zaman çökmesine neden olsa da bir gün bile evde yalnız kalmadığımız bir gerçek.
Son yıllarda önemli bir trend olan Influencer Marketing ile içerik üretimi çağımızın belki de en önemli pazarlama araçlarından biri. Evde geçirdiğimiz zamanlarda kozmetik, kişisel gelişim, eğitim, sanat edebiyat, girişimcilik, yemek tarifleri ve daha birçok konuda sayısız içerik üretildi ve hızlı bir şekilde tüketildi. Bunun yanında tabii ki dijital yayıncılık platformlarına değinmek gerekir. Netflix, Amazon Prime, Blu Tv gibi internet tabanlı yayın yapan uygulamalar kullanıcı sayılarını ciddi oranda arttırdı. Dizi maratonlarının (binge watch) yeni bir sosyalleşme ve topluluk oluşturma araçlarından biri olduğunu inkar edemeyiz. İtiraf edelim ki Netflix’ te benzer izleme listesine sahip olduğumuz kişilerle paylaşacak çok şeyimiz var.
Bu sürecin en önemli kazanımlarından bir diğeri de geleneksel olarak sunulan içeriklerin internet ile evimize gelmesi oldu. Dünya genelinde pek çok müze kapılarını sanal tur ile milyonlara açarken; bilet bulabilmek için aylarca beklediğimiz tiyatro ve konser performanslarını canlı yayınlarla evimizden izleyebildik. İtalyan tenor Andrea Bocelli’ nin Duomo Katedrali’ nde verdiği ve Youtube’da canlı olarak yayınlanan konser, 24 saat içerisinde 25 milyondan fazla izleyiciye ulaştı. Elbette performans sanatlarını canlı canlı izlemenin yerini tutmasa da belki de yaşamlarımız boyunca şahit olma fırsatı elde edemeyeceğimiz performansları ücretsiz ve canlı olarak ekran başında izleyebiliyor olduğumuz için çok şanlı olduğumuzu hatırlamakta fayda var.
Bir distopyanın içine düştüğünden şüphelenen kaç kişiyiz?
Aynı mekanın içerisinde hayata dair her şeyi bir ekran vasıtası ile gerçekleştirdiğimizi düşünmek zaman zaman korkutucu olsa da, bunun geçici bir süreç olduğunu düşünerek rahatlayabiliriz. Bu süreç belki de geleceğimizin ön izlemesi olması nedeniyle almamız gereken pek çok dersi içeriyor. Hiç şüphesiz bu ön izleme pek çok sektörde dijital dönüşüm alanında bir katalizör işlevi görecektir. Bizler ise yaşam pratiklerimizi ve neye gerçekten ihtiyacımız olduğunu sorgulamaya başladık bile.
Buğra Töge
Eksit.com
Farklı konularda yayımladığımız diğer teknoloji yazılarımıza Teknoloji kategorimizden ulaşabilirsiniz.