‘‘Kendi Alanımızda Benzersiz Bir Konum Elde Etmeyi Hedefliyoruz’’
Sizi tanıyabilir miyiz?
Dr. F. ÖCAL: 1965 yılında Akşehir’de doğdum. Orta okul ve liseyi Konya Anadolu Lisesi’nde parasız yatılı olarak okudum. Ardından Bursa, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1989 yılında mezun oldum. Yüksekova, Akşehir ve İstanbul’da pratisyen hekim olarak çalıştım. Hekimlikte son görev yerim olan Şişli Etfal Hastanesi Acil Kliniği’nde çalışırken; özel sektöre, daha doğrusu ilaç sektörüne geçmeye karar verdim. 20 yıldan fazla bir süredir sektördeyim; bu sürenin büyük kısmı uluslararası şirketlerde, hatta iki yılı yurt dışında geçti. Ürün müdürü, pazarlama müdürü medikal müdür gibi farklı pozisyonlarda görev aldım. Fakat ilaç sektöründeki çalışma hayatımda en uzun süre kaldığım alan, satış oldu. Neredeyse on yıla yakın bir süre, satış yöneticisi olarak çalıştım. Bu sürenin bir yılı Gürcistan’da satış ve pazarlama müdürü ve bir yılı da İstanbul ve Cezayir merkezli olarak Ortadoğu & Afrika bölge müdürü olarak yurt dışı deneyimi ile geçti. 2015 yılında, yine radikal bir kararla İbrahim Etem Menarini’de kıdemli medikal müdür olarak çalışmaya başladım. Ankara’da üniversitede okuyan bir kızım var. Hayatım onu özlemekle geçiyor maalesef.
Sevdiğim işi yapamayınca, yaptığım işi sevmeye çalıştım! Ve gerçekten de çok sevdim.
Hangisini daha çok sevdiniz; hekimlik mi, sektör yöneticiliği mi?
Dr. F. ÖCAL: Her zaman doktor olmak istedim. Hatta cerrah olmayı hedefledim. Hekim olarak çalıştığım dönemde, özellikle acil kliniklerinde çalışırken çok mutluydum. Dürüst olmak gerekirse, ilaç sektörüne geçişim isteyerek ve planlı olmadı. Fakat sevdiğim işi yapamayınca, yaptığım işi sevmeye çalıştım! Ve gerçekten de çok sevdim. İlaç sektörü, her dönem değişkenlik gösteren, çok yoğun, son derece dinamik bir çalışma ortamı. Çok ilginç ama bu koşuşturma zamanla bağımlılık yapıyor. Hep özlediğiniz sakin yaşama kavuştuğunuzda, örneğin tatile gittiğinizde kısa süre sonra sıkılıyorsunuz. Bu duruma, yaptığım işin advers etkisi diyorum. Gerçi ben kendimi şanslı buluyorum. Şöyle ki, özel sektördeki çalışma yaşamımın büyük bölümünde harika iş arkadaşları ve son derece olumlu bakış açısına sahip yöneticilerle çalıştım. Bu anlamda İbrahim Etem Menarini oldukça iyi bir örnek. Doğal olarak, özel teşebbüsün her alanında olduğu gibi burada da öncelikli amaç daha çok satış yapıp şirketin koyduğu hedeflere ulaşmak… Fakat burada üretilen projelere baktığınızda insanı temel aldığını, insan sağlığına, sağlık eğitimine, kanıtlanmış bilimsel verilere odaklanıldığını görüyorsunuz ve ülkemizin insanlarına yarar sağladığınızı fark ediyorsunuz. Bu çok özel hissettiriyor. Bir de İbrahim Etem Menarini içerisinde, medikal departmanın farklı ruh haline ba- yılıyorum. Deyim yerindeyse felaket çalışıyoruz, bitip tükenmek bilmeyen seyahatler, işler, aralıksız bir koşuşturma… Fakat bu arada müthiş eğleniyoruz çünkü tüm ekip son derece uyumlu, pozitif bakış açısına sahip eğlenceli insanlardan oluşuyor.
Biraz da “Yazar” Fatih Öcal’dan bahsedelim mi?
Dr. F. ÖCAL: Eğitimim fen bilimleri alanında olsa da okumayı da yazmayı da her zaman sevdim. Okumayı öğrendiğim dönemlerden itibaren elimden kitap hiç düşmedi. Lisede, üniversite sınavlarına hazırlanırken bir piyes yazdım. Üniversite yıllarımda gülmece öyküleriyle devam ettim. Yaklaşık bir buçuk yıl kadar memleketim Akşehir’de yerel bir gazetede köşe yazıları yazdım. Fakat edebiyat konusunda temelim, Erzurum, Aşkale’de tabip asteğmen rütbesiyle askerlik görevimi yaparken oluştu. Yüksekova’da mecburi hizmette geçen iki yılda yaşadıklarımı not almaya başladım. İşte o notlar ikinci romanımın yazılmasını sağladı. Fakat daha öncesinde 2014 yılında ilk romanım “Mayıs” Can Yayınlarından çıktı.
Yayımlanmış iki romanınız hakkında “Tıbbın Ustaları” okurlarına ne söyleyebilirsiniz?
Dr. F. Öcal: İlk romanım “Mayıs” okurların bir kısmı tarafından sürükleyici bir polisiye roman olarak değerlendiriliyor ama aslında romanda iç içe geçmiş iki hikaye söz konusu: Geriye dönüşlerle anlatılan bir aşk, en başından en sonuna kadar çok acı biten bir evliliğin anatomik incelemesi bir yanda akarken, paralelinde giden ana öyküde cinayete kurban giden eşinin katillerinin peşinden koşan kahramanın gözünden ülkemizin içine yuvarlandığı sosyal ve politik karmaşa, tarikatlar, iş dünyası, derin devlet ilişkileri anlatılıyor. Bu anlamda “Mayıs” bir aşk romanı, bir polisiye roman ya da politik içeriği de olan bir dönem romanı olarak algılanabilir. Nereden baktığınıza, satır aralarında ne gördüğünüze bağlı… “Mayıs” yayımlandıktan bir süre sonra kütüphanemde, askerlik yaparken yazdığım notları buldum. O notların çerçevesinde bu sene Mart ayında Ozan Yayıncılık’tan çıkan ikinci romanım, “Kızıl Mevsimler” gelişti. Bu arada yanlış anlaşılmasını istemem; “Kızıl Mevsimler” bir anı kitabı ya da tamamen benim yaşadıklarımı anlatan ‘hayatımın romanı’ kesinlikle değil. Benim başımdan geçen ya da mecburi hizmet döneminde şahit olduğum bazı olaylardan yola çıkarak oluşturulmuş bir kurgudan ibaret. Kızıl Mevsimler’de sevdiği kadının peşinden Doğu’ya giden ve orada yaklaşık sekiz mevsim geçiren genç bir doktorun gözünden, yine bir ‘dönem’ anlatılıyor. Orada, haritanın köşesinde geçirdiği iki yıllık dönemde ideallerini hatta yaşam sevincini giderek kaybederken son derece olumsuz bir yöne evrilen ruh haline rağmen doktorun hayata tutunma çabası anlatılıyor. Fonda ise asker, polis, sağlık çalışanları, öğretmenler, idari görevliler gibi devlet tarafı, yerel halk ve dağdakiler, ideolojileri, görünümleri, üniformaları çıkarılarak, birer insan olarak mercek altına alınıyor. Romanımla ilgili ilk eleştiriler oldukça olumlu… Umarım okuyan herkes keyif alır.
Sinemaya gidersiniz, ışıklar kapanır, perde aydınlanır ve dünyadan soyutlanır, günlük sorunları, ekonomik sıkıntıları, işinizi unutur, hareketli perdeye odaklanırsınız. İşte ben de yazarken öyle oluyor, dünyadan sıyrılıyor ve başka bir boyuta geçiyorum.
Yoğun çalışma temposunda yazmayı nasıl başarıyorsunuz?
Dr. F. ÖCAL: Bu bana sıkça sorulan bir soru. Tuhaf gelebilir ama yazma benim için meditasyon yapmakla eş anlamlı. Şöyle anlatayım; sinemaya gidersiniz, ışıklar kapanır, perde aydınlanır ve dünyadan soyutlanır, günlük sorunları, ekonomik sıkıntıları, işinizi unutur, hareketli perdeye odaklanırsınız. İşte ben yazarken de öyle oluyor, dünyadan sıyrılıyor ve başka bir boyuta geçiyorum. Bu beni gerçekten rahatlatıyor, ruhumu dinlendiriyor.
Farklı konularda gerçekleştirdiğimiz diğer röportajlarımıza Röportaj kategorimizden ulaşabilirsiniz.