‘‘Kendi Alanımızda Benzersiz Bir Konum Elde Etmeyi Hedefliyoruz’’
Sinema tarihinin kült eserlerinden “2001: BİR UZAY DESTANI”nın (2001: A Space Odyssey) yazarı Arthur C. Clarke (1917-2008) sadece fizik ve matematik alanındaki bilgisi ile değil geleceğe dair öngörüleriyle de yaşadığı dönem için şaşırtan bir vizyona sahipti.
Öldüğünde 100’e yakın kitabı olan Arthur C. Clarke, 1960 yılında verdiği bir röportajda, 50 yıl içinde insanların fiziksel mesafelerden bağımsız olarak birbirleriyle devamlı ve anlık iletişim halinde olacaklarını öngörmüştü. Ayrıca teknolojik gelişmelerin uzaktan çalışma modellerini mümkün kılacağını hatta Edinburgh’daki bir beyin cerrahının Yeni Zelanda’daki bir hastayı uzaktan ameliyat edebilmesinin mümkün olacağını söylemişti.
Arthur C. Clarke’ ın 6 dakikalık çığır açıcı röportajından tam olarak 59 sene sonra, Mart 2019’da, Çinli beyin cerrahı Ling Zhipei, Hainan adasındaki bir merkezden 3.000 kilometre uzakta, Pekin’deki bir ameliyat masasında yatan Parkinson hastasına, 3 saatlik ameliyatla bir implant yerleştirmeyi başardı. Bilim ve teknolojinin günümüzdeki gelişimini, şüphesiz ki dönemini aşacak kadar büyük hayalleri ve merakı olan insanlara borçluyuz. Bir biyofizikçi olan Norman Jeff Holter (1914-1983), hastaların normal yaşantılarındaki verilerinin, hekimle geçirdikleri görüşme sürecindeki muayene bulgularından daha fazla bilgi verebileceğine inanıyordu. Kardiyovasküler hastalık süreçlerinde 24 saatlik kayıtlarla teşhis aşamasına ciddi katkısı olan “Holter cihazı”nı icat eden Norman Jeff Holter, ilk mobil sağlık uygulamalarından birini hayata geçirirken; bu noktalara gelebileceğimizi sizce öngörmüş müdür?
Arthur C. Clarke’ın röportajının, Norman Jeff Holter’in mobil sağlık uygulamasının üstünden henüz bir asır bile geçmedi. Günümüz dünyasında hepimizin birer “Dijital vatandaşa” dönüştüğümüzü söylemek sanırım abartı olmaz. Ülkemiz nüfus verilerine göre şu anda yaklaşık 26 milyon kişi, 2000 yılı sonrası doğan Z jenerasyonu olarak kabul edilebilir. Bir başka deyişle internetin yaygınlaştığı, tabir yerindeyse “İnternete doğanların” miladı kabul edilen 2000 yıllarından bu yana hayatımızın her anında ciddi bir teknolojik gelişim var. Bu teknolojik gelişim hızından, 2000 yılından önce doğanlar da fazlasıyla nasibini alıyor, faydalanıyor. Özellikle akıllı telefonların ve mobil uygulamaların yaygınlaşması ile birlikte pek çok açıdan hayatın daha da hızlandığını ve bilgiye erişimin kolaylaştığını deneyimliyoruz. 10 yıl öncesinde Amerika’nın en büyük 10 şirketinden sadece 2’si teknoloji firması iken, 2018 yıl sonu itibariyle bu rakam 5’e çıkmış durumda. 2019 yılı start-up iş girişimlerinin içinde teknoloji odağı belirgin şekilde öne çıkıyor. Bu hızlı gelişimin sağlık alanında da pek çok yansımasını tecrübe ediyoruz. Özellikle sağlıklı yaşam, bütünsel sağlık (Wellbeing), koruyucu sağlık uygulamaları, tıbbi bakım süreçlerinin çoğu noktası tamamen teknolojik destek sistemleri ve uygulamalar ile çevrelenmiş durumda.
“Kişiselleştirilmiş bir tıbbi hizmetin hasta ve bakım verenlerce kolayca kullanılması durumunda, hasta uyumu artmış tedavi süreçlerinin etkinliğini çok daha iyi gözleyeceğiz”
Geçtiğimiz yıllarda mobil sağlık başlığı altında, İOS ve Android platformlarında çalışan 100.000’nin üzerinden uygulama hizmete sunulmuştur. Hayata geçen mobil uygulamaların bir bölümü “Teşhis ve tedavi destek sistemi” adı altında sağlık hizmetlerinin sunumunu kolaylaştırmakta. Mobil sağlık uygulama sayısındaki hızlı artışın çoğunluğu, uygulama geliştiricisi olarak anılan teknoloji firmaları kökenli. Şu anda büyük teknoloji firmaları sağlığa yönelik yeni yatırımlar için alt firmalar ve iş birlikleri oluşturmakta. Google, 2013 yılında kurduğu Calico firması ile akıllı tedavilere, 2015 yılında kurduğu Verily ile ilaç firmalarıyla ortak projeler geliştirmeye odaklanmış durumda. Verily firmasının Project Baseline platformu; diyabet, kardiyovasküler hastalıklar, depresyon gibi alanlarda hasta deneyim ve verilerinin toplanmasını hedeflemekte. Proje üniversiteler, dernekler ve ilaç firmaları ile Google’ın sağladığı akıllı cihazlar ve teknolojiler ile desteklenmekte. Apple 2017 yılı itibariyle ResearchKit ve CareKit uygulamaları ile hastalık ve klinik çalışma veri yönetim süreçlerini İOS işletim sistemlerine entegre eden bir dizi yeniliği hizmete sundu.
Bu ve benzer girişimlerin sayesinde özellikle hasta ve bakım verenlerin kullanımında olan mobil sağlık uygulamalarıyla, 3 temel alanda gelişim sağlamak mümkün görünmekte:
TIBBİ DOĞRULUK, GEÇERLİLİK VE YASALLIK, UYGULAMANIN ETKİLİLİĞİ VE KULLANIM KOLAYLIĞI…
BU ÜÇ KRİTİK NOKTAYI PROJE BAŞLANGIÇ HEDEFİNE KOYAN “MOBİL SAĞLIK UYGULAMA” GİRİŞİMLERİNİN; SAĞLIK ÇALIŞANLARI, HASTALAR VE BAKIM VERENLERİN KARŞILAŞTIKLARI YÜKLERİ HAFİFLETMESİ MÜMKÜN OLACAKTIR
1: Hastalık seyri ve klinik takip süreçlerine dair büyük verilerin toplanması, analiz edilmesi ve klinik pratiğe katkı verecek iç görülerin oluşturulması,
2: Akıllı cihazlar, uygulamalar ve giyilebilir teknoloji aracılığı ile tarama ve test süreçlerinin, koruyucu sağlık önlemlerine katkı verecek şekilde otomatik ve düzenli hale gelmesi
3: Hastanın tedavisinin kişiselleştirilmiş bir yaklaşımla kendisine en uygun dozu, en uygun ve en etkin zamanda almasının sağlanması
Bu noktada sadece hastanın değil, bakım verenin de süreçteki rolünün altını çizmenin önemine inanıyorum. Özellikle pediatrik ve geriatrik hasta gruplarında, tedavi başarısında aile üyelerinin rolü ülkemizde ilave öneme sahip görülmekte. Bakım veren kişiler bakımın kendileri üzerine olan etkilerini yönetmekte başarısız olabilmekte ve çaresizlik, suçluluk, öfke, korku ve sosyal yalıtım gibi duygular yaşayabilmektedirler. Bakıma ayrılan zamanın yarattığı psikolojik etkilere ilaveten; bakım verenlerin fiziksel yorgunluk, sosyal rol ve ilişkilerden uzaklaşma, iş hayatına devam güçlüğü ve finansal olumsuzluklar gibi pek çok sorunla mücadele etmek zorunda kalmaları da tedavi süreçlerinin başarısını azaltan faktörler arasındadır
Mobil sağlık uygulamalarının tedavi başarısı ve bakım veren yüküne etkisini inceleyen çalışmaların sayısı hızlıca artmaktadır. Farklı hastalık ve yaş gruplarında gerçekleştirilen çalışmalarda; mobil sağlık uygulamalarının katkı sunduğu ve sunabileceği alanlardan ülkemiz için öne çıkabilecekler aşağıda özetlenmiştir:
1- Hekim-hasta/bakım veren iletişiminin fiziksel mesafeden bağımsız olarak artması,
2- Hastalık ve tedavi süreçlerinin etkin kayıtlarının oluşturulması,
3- Bakım verenin yükünün azaltılması,
4- Hastalık ve tedavi süreci ile ilgili eğitim platformu olarak kullanılabilmesi,
5- Hatırlatıcılar ve uyarılar ile tedavi uyumunun artması
Bu listeyi uzatmak mümkündür. Sağlık çalışanlarının hastalık teşhis, tedavi ve takip süreçlerinde yaşadıkları güçlükler, kronik hastalık komplikasyonlarının yönetimi ve kişiselleştirilmiş tedavi imkanının sağlanması; teknolojik gelişmelerin hızla olumlu katkı verebileceği ek alanlardır. Bu tür uygulamaların kullanımında kişisel verilerin korunması, güvenilirlik, uygulamanın etkililiği, kullanım kolaylığı, sağlık çalışanlarının sürece destek vermesi, hasta ve bakım verenlerin eğitimi gibi gelişime açık zorlu alanların yönetiminde oldukça ciddi yol alınmış ve alınmaya da devam edilmektedir.
Bu hızlı gelişmelere karşın ilaç firmalarının henüz sadece %20’si dijital açıdan farklı modelleri deneyimleyerek “Dijital olgunlaşma” dönemine ilerleye bilmektedir. İlaç firmalarının özellikle hastalık yönetim süreçlerinde dijital ve teknolojik gelişmelerden faydalanmada nispeten geride kalmalarının en önemli nedeni; ilaç firmalarının geçmiş eylem planlarının çoğu adımının “Ürün özellik-fayda-kullanım alanı” eksenine yoğunlaşması olarak görülebilir. Ayrıca ilaç firmalarının tabi olduğu ya-sal düzenlemeler ve iç uyum kuralları, esnek ve hızlı hareket etmesinin önünde zaman zaman engel olabilmektedir. Tedavi süreçlerinin bir parçası olmaya başlayan uygulamaların güvenilirliği, uygulama geliştiricilerin tüzel sorumluluklarının ötesinde önem taşımaktadır. Bu alandaki hızlı gelişmeler ve düzenleme boşluklarının üstesinden gelmek için, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) “Mobil Sağlık Uygulama Kılavuzu” 2013 yılında yayımlanmış ve düzenli olarak revizyonlara tabi tutulmuştur. Ülkemizde Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) onaylı sağlık uygulamalarının artması bu süreçlerin güvenilirliği için önemli bir unsur olacaktır. Kronik hastalıkların yönetiminde sağlık çalışanları, hastalar ve bakım verenler arasındaki bağı güçlendiren, güvenilir uygulamaların hastalık yönetim sürecine sağladıkları katkının artarak devam edeceğine inanıyorum.
İlaç firmalarının teşhis, tedavi ve takip süreçlerindeki paydaş rolünü düşündüğümüzde, ürün özellik-fayda ekseninin ötesinde “Değer katan paydaş” olmanın önemli bir ayağı da mobil sağlık uygulamaları alanından geçiyor. Bu konuda ilaç firmalarının güçlü oldukları alan güvenilirlik. Eksik kalınabilen noktalar ise dijital uygulama geliştiricilerinin “Kullanıcı deneyimi” alanındaki iç görü zenginlikleri ve çeviklikleri. Bu nedenle önümüzdeki 10 yılda ilaç firmaları ve dijital uygulama geliştiricilerinin iş birlikleri sayısında ciddi artış göreceğimizi düşünü- yorum. Bu süreçte 3 noktanın önemini vurgulamak istiyorum:
1. Tıbbi doğruluk, geçerlilik ve yasallık
2. Uygulamanın etkililiği
3. Kullanım kolaylığı
Bu üç kritik noktayı proje başlangıç hedefine koyan “Mobil sağlık uygulama” girişimlerinin; sağlık çalışanları, hastalar ve bakım verenlerin karşılaştıkları yükleri hafifletmesi mümkün olacaktır. Ayrıca kişiselleştirilmiş bir tıbbi hizmetin hasta ve bakım verenlerce kolayca kullanılması durumunda, hasta uyumu artmış tedavi süreçlerinin etkinliğini çok daha iyi gözleyeceğiz. Arthur C. Clarke’ın 1960’larda söylediği gibi “Gelecek, fantastik gelişmeler getirecek.” Tüm bu gelişmelerin Dünya Sağlık Örgütü’nün belirttiği sağlık tanımı olan “Beden, ruh ve sosyal yönden tam iyilik haline” hizmet etmesi dileğiyle.
Dr. Özgür Özdilsiz